Milyonlarca kelime kafamın içinde uçuşurken, oraya buraya yazamadığım, kimseye söyleyemediğim şeylerin varlığı beynime ve yüreğime fazla geliyordu ve yine aldım bu sanal günlüğü elime...

14 Nisan 2012 Cumartesi

31. İstanbul Film Festivali

Her sene aylar öncesinden iple çektiğim İstanbul Film Festival'ini bu sene iple çekemediğim yetmiyormuş gibi; İpinde sonundan yakalamak durumunda kaldım.

Kötü mü oldu? Yooo bir çok film festivalinden daha güzel ve daha iyi oldu desem yeridir herhalde...

Çünkü; Biricik dostum Aradia ile birlikte gittik bu sene festivale...

Festivale genelde ben Beyoğlun da giderdim bu sene bir değişiklikte Kadıköy de gidecek olmamdı.

Beyoğlun da Festival zamanı gerçekten bir ruh oluşur, insanlar kafeler de barlar da genelde filmlerden bahsederler, ellerinde broşürler, biletler olur. Kadıköy'de durum biraz daha farklı... Kadıköy yine bildiğiniz Kadıköy, Kadife sokak bildiğiniz Kadife sokak ama Rexx sinemasının 1 salonunda festival filmleri oynuyor...

Rexx'in içine girince biraz o festival ruhunu yaşıyorsunuz ama dışarı çıktığınız anda yine Kadıköy eskisi gibi olmaya devam ediyor tabii...

32. İstanbul Film Festival'ini ben yine iple çekmeye başladım açıkcası ve daha kocaman bir sene var.

Festival'in sonuna yetiştiğimiz ve Beyoğlu yasaklısı olduğumuz için tercihlerimiz çok aza inmişti ama; Festival'in sanırım en iyi iki filmini biz izledik yada bize öyle geldi bilemiyorum...

Festival bizim için Bahane Kültür de başladı ilk filmimiz Kaybolan Kedi ile devam etti Zincir Bar'da mola verdi, Trishna ile iyice tadını buldu ve Starbucks'da tadı damağımız da kaldı...

Histeri ve Sadakatsizleri izleyememek her ne kadar içimde kalsa da izlediğimiz iki film bizi festivale doyurdu diyebilirim.

Carlos Sorin'in Kaybolan Kedi'si Arjantinden gelmiş, aklımız da ve fikrimiz de depremler hatta gerilimler yaratan güzel bir filmdi. Özellikle ha şöyle bitecek, ha böyle bitecek diye yorumlar yaptığımız ama sonunda yuh yaaa dedirten bir sona sahip hoş bir film.  Film'in ana karakteri Luis psikiyatri kliğinde kalıp tedavisine devam eden bir profesör...  Luis'in durumu ile kendimi bağdaşlaştırdığım noktalar oldu tabii ve bu sebepten çok etkilendim ben filmden...












Zaten eğer karakterlerden birinde kendimi buluyorsam; O film, dizi veya kitap benim için güzel ve sürükleyici hale geliyor. Bizler buna Voyeurism diyorduk sinema derslerinde...


Trishna; 

Kadersiz kız kardeşimiz Trishna... Önüne gelen tüm kısmetleri bir erkek için elinin tersiyle atan kardeşimi Trishna'nın Hindistan'da geçen hikayesi. Blogumu okuyanlar Hindistan'a olan tutkumu bilirler, bu filmle beraber 2 katına çıktı o tutku. O dansları, tapınakları, otelleri yakından görmeliyim mutlaka...

Filmin etkisinden hala çıkabilmiş değilim... Aslında bazılarınız filmi izleseniz klasik zengin erkek , fakir kız hikayesi diyeceksiniz biliyorum ama öyle değil kesinlikle öyle değil!!!
Trisha çoğu zaman bizimde yaşadığımız şeyleri yaşıyor ve çoğu zaman bizimde verdiğimiz kararları veriyor.  Filmin bana göre şaşırtıcı biten sonu ise bizi etkisinden uzun süre çıkartmamayı başarıyor...





Bu iki muhteşem film ve o güzel gün için biricik dostum Aradia'ya binlerce öpücük ve teşekkürler benden ^_^








2 yorum:

  1. Benim için de çok büyük bir zevkti bir tanem ^^ Önümüzde daha çook uzun bir zaman var ve ne festivaler, fuarlar var.. Bu arada o lale kart olayına da bakacağım, bir de tiyatrolara... Önümüzde ki tüyap kitap fuarı da cabası^^ İyi ki varsın dostum hayat seninle çook güzel ve anlamlı ^^

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...