Milyonlarca kelime kafamın içinde uçuşurken, oraya buraya yazamadığım, kimseye söyleyemediğim şeylerin varlığı beynime ve yüreğime fazla geliyordu ve yine aldım bu sanal günlüğü elime...

30 Aralık 2011 Cuma

Yilbasi gelmis ooo la la

Herkes ellerinde posetler bir iki uc bes poset yuzlerde bir gulucuk iyi yillaaar seklinde yavsakca bir ifade ile dukkanlardan cikMalar...

Bende maas alamadim iste 1 tane. İle hediye alamadim ne aileme ne arkadaslarima...

Hadi hediyeden gectim abi bari o gece icin giyecek ozel bir kiyafet alabilseydim inanir misinix kirmizi donm bile yok..

Tum alisveris canavrlari yetmezmis gibi bir de sevgilisine hdiye alanlar sevgiliden hediye bekleyenler var... Ay en yakin arkadasi Candan duydum kizaaaam bana yuzuk alacakmis, seviyo oglmmm beni valla bak...

Saat 12 de herkes sevgilisi ile opussun bende kolmu operim napimmm my girl hesabi


Haaaa birde su var... Baba 70 lira fiks menu gidip sabaha kadar iceriz sinirsiz alkol.. Yok yea biz evde takilalim rahat rahat... Muhtesem yuzyil bile ozel bolm yapmis...

Bende calisiyorum iste insanlar gelecek icecek bende dudaklarimi yalarim napimmm barmen belki insafa gelir fazladan 1 kola hakkim olur onu icerim.. En yakin arkadasim yemekler yapcak 20 metre ilerde onlardan bile yiyemeyecegim.. Patronu kandirir gece 1 bira kaparsam degmeyn keyfime ohhhhhh

Kuafor gordum sabaha kadar acigiz yaziyor kapisinda..

Benimde kaslar uzadi, tirnakkar kirildi, dip boyasini hic sorma allaha emanet... Zaman mi var simdi gidicem sagim solm derken saat 2 olacak sonra uyurum 12de uyanir yola cikarim ki 3te ise gideyim gec kalmayaim.... Peheyyyyy bu yeni yil bakimsiz gececek demekki...

Ay birde disimi cektirmistim ya o hala iyilesmedi tek dissiz darbukator bayram gibi takilirim iste sonra guvensizlik tavan yapsin...

Peki ne giyecegim ben? Sok diyet yapamadim... Yeni kiyafet alamadim.. Mal mal giyerim tayt...tshirt hadi yallah hep ayni elmyra...

Cok fena bu yil...
Aman gecen yil iyiydide ne oldu issiz kaldim Yamuk burun yuzunden... Ustune ayrildim special kdan.. Apnankor evi terk tti... Borc batagina saplandim..

Belki bu yil tm bunlara ragmen...
Romantik bir sevgili...
Kariyerde bir basamak yukarisi...
Evimde huzur..
Borclarimi odeyecek para...

Bunlar belki olur da ben bakimsiz ve cirkin ve sisko ve eski kiyafetlerle gezdigim icin mutu olurum...

Aşk hiç biter mi?

Aşk biter mi? Birine duyduğunuz aşk? Peki aşk nedir? Sabahlara kadar onu izlemek mi? Gözüne bakıp onun başka kızlara olan ilgisini dinlemek mi? Yoksa ona dokunmak için çırpınış mı yalandan yere? Aşk nedir?


Belkide aşk yoktur!

28 Aralık 2011 Çarşamba

Ne yapıyorum ben?

Bilinmeze doğru yol alıyorum sanki, kafamda bin bir soru.. Karşımda boğaz köprüsü... Gidiyorum durmamak için.. Kendim için gidiyorum.. Bilinmezin verdigi heyecan yüreğimi ürkek bir kuşa çeviriyor.. Yorganını özledim ben ama yinede gidiyorum..

17 Aralık 2011 Cumartesi

Kafam güzel diye söylemiyorum seni çok seviyorum!!

İçmiştim yine alkolü kana kana yeni ayrılmıştık o zaman special k ile... Onsuz hafta ici tıkır tıkır işliyor ise gidiyorum, bende bir havalar bir kafalar artık benim için en önemli şey önce kariyerim.. Her şeyi öğrenmem lazım kendimi yetiştirmem lazım kadalarindayim cuma altı buçuk olup isten çıktığım zaman çanlar resmen benim için çalıyor...

Dan dun dan dun

O zaman nankör ile hala ev arkadasıyiz o da sevgili yapmaz ya hiç benim tam ayrıldığım donem yapacagı tuttu paşamın kız tatlı bir kız ama ben nasılsam benim tan tersim norm dısı gözüksede aslında turk normlarının tam icinde bir kız ama dışarıya caktirmiye ablam pirsinkler kızıl saclar o bicim ama tatlı kız yani seviyorum o zamanlar kızı sohbet falan ediyoruz. Aman ben ne duyordum ayrılık buhranı bende kapanışım ofisi eve gidiyorum icim buruk eve gidiyorum ev boş geliyo.. Peki ben şimdi be yapacagım kafasindayim.. Yatak soğuk, ev boş, ses yok, nankör yeni manitasiyla ben kaldım mı ti teber.. Tabi hemen başlıyorum icmeye..

Bütün hafta sonunu içerek geçiriyorum.. Peki atıldığım yerde ne oluyor salya şumuk feryat figan kopuyor..

İçmiştim yine alkolü kana kana o kadar sarhoşum ki kapının önünde ayildim elimde bir çöp poşeti icinde küsmek ve pecete eve nasıl geldim bilmiyorum...

Special k special k diye yırtıyorum kendimi tabii...

Nankör ve kız arkadaşı evde beni sakinleştirmeye çalışıyorlar..

O zaman bu şerefsiz nankör herhalde benden sıkıldı ki aramış çağırmış special kyi eve...

Gözümü bir actım kafamda bu..

Gerisi ağlamalar ve tabii o sözler..

Kafam güzel diye söylemiyorum seni çok seviyorum...

Hayır iste hayır siz sakın bu hataya düşmeyin..

Ayrılık sonrası kendinizi alkole vermeyin..
Alkolün etkisiyle sevdiğinizi falan düşünmeyin..

Bir iliski bitmişse bitmiştir..

Uzatmanın lüzumu yok!




14 Aralık 2011 Çarşamba

elmyraucuc günlük...

Lanet olasıca nereden çıktı karşıma.. İş yerine mutlu mutlu gittim o sabah evet biraz geç kalmıştım lanet olası 112 1,5 saatte bir mi geçiyor nedir anlamadım ki her gün en az 40 dakika otobüs bekliyorum ya durakta resmen ağaç modundayım, 122 geçiyor o da Mecidiyeköy'den bana ters kardeşim benim beyoğluna gitmem lazım. Neyse girdim içeri patron ve sultanım orada kahvaltı ediyorlar, patron sinirli ama nisbeten neşeliyiz bir çok günümüze bakarsak. Sonra patron işlerini halletmek için mekanı terk etti, bizde sultanım ile günlük vıdı vıdı bıdı bıdımızı yapıyoruz tabii. Neyse Sultan'ımında işi vardı da ben seni bırakıyım sokak başına kadar diye çıktım onunla birlikte durduk sokağın başında geyik yapıyoruz, onun arkası caddeye dönük benimse yüzüm sonra oradan Special K geçti evet gerçekten o yutkundum bir şey demedim, bir yandan Sultan'ımı dinliyorum bir yandan, hay amk herifi kader mi ulan bu nereden çıktı karşıma sesleri beynimde yankılanıyor, gözümün önüne anılar geliyor iyileri ve kötüleri ve bana yaşattığı o iğrenç his gerginlik ve tedirginlik hissi. Tam o sırada geliyor yanımızda dikiliyor yavşak o da beni görmüş geri dönmüş utanmadan bir de yanımda dikiliyor. Sultan'ım önce buna biraz çıkıştı.

Elmyraucuc'u bekliyorum ben demez mi?
Bekleme dedim bende!
Peki dedi gitti hep o alaycı tavrı ile, o değil sanki yavşak, türlü oyunlarla hayatıma giren, odak noktasına oturan, herkesi hayatımdan uzaklaştıran, arkadaşlarımla görüştüğüm tek gün evimi basan her şeyi yere fırlatan, sonra ayırılınca geceleri kapıma dayanıp bana zor kullanmaya çalışan o değil. Sanki biz hala sevgiliyiz her şey güllük güneşlik, mutluyuz falan kumrular gibi takılıyoruz beni bekliyor pislik. Sen değil misin bana aylar önce gelip çalıştığım yerin önünde hakaret eden sonra sabah 9a kadar telefonda bana küfürler hakaretler eden. Sonra ben seni öldürdüm sen öldün diye mesajlar çeken. Paşam zannediyor ki ben onu görünce açacağım kollarımı sarmalayacağım bunu koala gibi hemen anaç elmyraucuc çıkacak bunun karşısına sevecek onu sımsıkı sarılacak.

Evet aklımdan geçmedi değil, geçti şimdi ne sizi ne kendimi kandırmak istemiyorum, ama onca kırılan tabaklar onları temizlemeye çalışmam, en acı günümde kendini alkole ve eğlenceye vurması, hiçbir şartta yanımda olmaması hepsi tokat gibi çarpıyor suratıma..

Bu tokatların karşısında ben seninle yol üstünde iki muhabbet nasıl ederim?
Kendime olan inancım ne olacak?
Kendi suratıma tükürmek istemeyecek miyim?

11 Aralık 2011 Pazar

Elmyraucuc hakkında yedi gerçek!





Kibritçi kız beni mimlemiş heyooooooooo

Çok değil bir kaç hafta önce beni kimse mimlemiyor beni kimse bilmiyor diye hayıflanıyordum ipekböceğime o da zamanla bir sürü kişi seni tanır merak eder mimler diyerek beni avutmuştu, avuttuğu kadar varmış. Geçenlerde kibritçi kız beni çok çok süper bir konuya mimlemiş^^ Yazması zevkle olacağını düşündüğüm için iki araya bir dereye sıkıştırmadım. Bu aralar çok yoğunum yazı yazmaya değil düşünmeye bile pek zamanım olmuyor tabii bunları da anlatacağım size bir ara.

Gelelim mim'in konusuna;
kendimiz hakkında yedi gerçek

1 ) Ağız şapırdatması ve sakız şişirenlerden nefret ederim;

Sakız bence yasaklanmalı, kazayla böyle bir gücüm olursa bir gün ilk yapacağım şey sakızı yasaklamak, ikincisi ise şapırdatmadan yemek yemeyi insanlara öğretmek olur muhtemelen.

2) Coca Cola bağımlısıyım..

Cola Zero evet benim için hayatın ta kendisi cola zerodur günde ne kadar içtiğimi hesaplayamıyorum ve onsuz bir gün düşünemiyorum evet göbek yapıyor evet şişmanlatıyor evet midemi mahvediyor ama yapacak bir şey yok çok seviyorum hemde çooook.

3) Balık hafızasına sahibim;

Sürekli her şeyi unutuyorum, gereksiz şeyleri aklımda tutup aslında unutmamam gereken her şeyi o kadar çabuk unutuyorum ki bu hayatımda bana büyük zorluk çıkarıyor.

4) Dilbilgim yok!

Buradan ilkokul öğretmenime selamlarımı yollamak istiyorum, evet muhteşem bir anneydi kendisi ama sadece anneydi öğretmen değildi bence eğer öğretmen olsaydı şu anda daha doğru düzgün etkin ve yetkin bir Türkçem olurdu eminim ama bundan dolayı üzgün değilim bu da benim tarzım beğenmeyen okumasın *trip at*

5) Platonik aşkı severim;

Birini beğenmek, onun için süslenmek, onu görünce heyecanlanmak, ona inceden asılmak benim olayım, ilişkilerin hatunu değilim bu platonik aşk durumu benim daha hoşuma gidiyor.

6) Hayattaki en önemli varlıklarım KEDİLERİM;

Nietzsche ve Salome isimli iki kedim var ikisini de birbirinden çok seviyorum, onlar olmadan yaşayamayacağıma eminim.. Hatta şu an Salome yanımda ve ben yazdıkça o da klavyeden çıkan sesleri dinliyor dikkatli dikkatli :)

7) Ailemin değerini çok geç anladım;

Yıllarca hep arkadaşlarımı ailemden önde tuttum. Haaaaaayır o benim en yakın arkadaşımmmm kardeşten öte candan öteeee diyerek cevap verdim. Şimdi ise ailemin önemini farkındayım sanırım bu artık büyüdüğümün işareti olsa gerek ;)

Mim'im bittiiiiiiiiii :)))
İlk mim'in hayırlı uğurlu olsun devamı gelsin inşallah tü tü tü tü^^

Şimdi bu mim'e birilerini mimleyelimmmmmmm^^

ipekböceğii

SanatoriumAsylum

Profösör

deeptone

2 Aralık 2011 Cuma

Bir of desem kimse duymaz ama yinede OFFFF!

Bugün ayrı bir sıkkınım, ayrı bir mutsuzum.. Gece gördüğüm rüyanın etkisinden saatler geçmesine rağmen hala kurtulamadım, ayrılıklar ve aldatmalar ile kafayı bozmuş durumdayım..

Bayılıyorum ben ya hayatımı karman çorman etmeye,canım sıkıldıkça hayatımda bir milat açıyorum.. Şimdide kendi evimi kapatıp, tüm eşyalarımı evde bırakıp özel olanları alıp ana ocağına dönmüş bulunuyorum..

Muhteşem bir şey işten eve dönünce yemek var, inanır mısınız ev o kadar sıcakki tshirt ile oturuyorum hatta sıcaktan uyuyamıyorum, temizlik yapmak zorunda değilim ve ayaklarıma bir şeyler batmıyor evde yürürken, dolapta kola var, nutella var süt bile var bu muhteşem bir şey..

Yenilmedim hayata sadece mantıklı düşündüm ve geri döndüm, evli değilim, ciddi bir ilişkim yok, gençlik hevesi olan yalnız yaşayacağım kafasınıda üstümden attım neden aileme hasret yaşıyorum, bunu düşündüm ve evime geri döndüm..

Şimdi kelimeler dökülürken beynimden moral bozukluğuma bir mana bulabiliyorum aslında, sanırım o evden ayrılmak beni bu derece üzdü.. Çünkü çorba oldum karıştım..

Eşyaları toplarken Special K ile ilk uyuduğumuz (tırnak içinde) da kullandığımız çarşaflar, beraber izlediğimiz fimlerin kapları, bana aldığı doğum günü hediyesi sigara kutusu, bay nankörün bana yazdığı mektup hatta avalon prensi ile içtiğimiz şarap şişesi...hepsi hepsi tek tek ellerimden ayrılıp, son bir bakış atılıp kutulara ya da çöpe gittiler.. nevresimleri onları evde bıraktım.. nankörün yazdığı mektuba kıyamadım sanırım bir tek...

Bütün anıları orda burada yakalayınca hepsinin karışımından bir rüya gördüm...ve bu beni mahvetti...

Kendime gelemiyorum... lanet ediyorum bu dünyadan... kirliliğinden ve anılarından...

keşke keşke çip taksak bu sikik beyinlerimize ve anıları silebilsek oldukları yerden...

hayat daha yaşanılası olur muydu?

27 Kasım 2011 Pazar

Siyah Leopar

Şırıngaya biraz hava çekti kız, havayı ittirince ilaç kendiliğinden içine doluyordu şırınganın çocukluğunda annesi bir oyun gibi öğretmişti bunu kıza çok severdi bunu yapmayı, bir tane daha ve bir tane daha.. 8 flakon ilaç 48 ml izotonik sonuncuyu çekerken şırıngadan ilaç fışkırdı ve birazı buruş buruş olmuş kırmızı sigara paketinin üstüne geldi, iğnenin ucunu derialtından göbeğine taktı.. canı acımıyordu artık alışkındı.. içeride olanlardan habersiz sigara paketini eline aldı bir tane sigara çıkardı, dudaklarının arasına alıp ateşledi.. Ve seslendi.. İçeriden gelen ses biraz boğuktu…

Geliyorum..

Bir tealight aydınlığındaydı o da; Kız sayısal loto kağıdını özenle açtı bir bıçak ucu yardımıyla kaşığın üzerine bıraktı bej-kahverengi arası renkteki tozu.. Bir parça filitreyi özenle kaldırdı poşetin içine şırıngaya çekerken yüzünde biraz acı biraz mutlu bir hava vardı. Bu zamana kadar kızı herkes mızmız diye bilirdi başı ağrısa ağlardı ama tüm acılara rağmen o zor bulduğu damarlarına doğru sapladı iğneyi.. Dudaklarını ısırdı. O sırada içeriden biri seslendi.. Gelen ses toparlanmasına neden oldu. Zorla dudakları arasından seslendi içeriye

Geliyorum…

İçeri gitti, turuncu koltukta uzanmış o çok sevdikleri aptal kafa yormayan dizilerden birini izliyordu kız.. O da siyah koltuğa uzandı.. Birbirlerine bakıp aynı anda.

Evimiz çok güzel değil mi? Burada beraber ölelim..

Aylar sonra kız başka bir evde bir bilgisayar karşısında.. Ve yalnız.. Ve yarım.. Ve hüzünlü ve özlem dolu..

Ama hep onunla onsuz..

Ayrıldık, peki şimdi ne olacak?

Her ayrılığın ayrı bir hikayesi vardır. Benim ayrılıklarımın sonu hep aynıdır. Bağımlılık hastalığım var benim. Her şeye bağımlı oluyorum nedense? Kolaya, çaya, kahveye, insanlara, oyunlara, işime hemen bağımlı oluyorum. Onlarsız yaşamak aklımın ucuna gelse nefesim kesiliyor.

Bu yüzden ayrılıklar benim için zor oluyor. Sevmesemde, aşık olmasamda.. Olacak bu sefer seveceğim, sevileceğim diye başladığım bir ilişkiydi sonuncusu, ortak noktalarımız vardı onunla, ikimizde yazmayı seviyorduk ben aklıma geleni yazıyordum, o edebi yazılar yazıyordu, blogumu okuyor yorumlar yapıyordu ve hoşuma gidiyordu, hafta sonları birlikte kafaları çekiyor günün ilk ışıklarına kadar sohbet ediyorduk, evet çok yüksek bir aşk değildi bizimkisi öyle onu görünce titremiyordum, zaten bir film değildi ki benim hayatım..

Ama gittikçe ısınmaya başlamıştım ona, önceki yaşadığım kırgınlıkların cezasını ona çektirmemeye karar verdiğim gün terk etti beni. Sonra geri dönmek istedi, bir sözümü yanlış anlayıp yine çekti gitti. Üzülmedim ama çok ağladım, ne olursa olsun bir ayrılıktı sonuçta.

Artık beni aramayacak, beni dinlemeyecek, blogumu okumayacak yorum yapmayacak, mızmızlanmayacaktı, artık o olmayacaktı..

Bu bile yeterdi sabahlara kadar ağlamam için.

Special K'yi daha yeni atabilmişken tenimden hatta belki atamamışken ona gerekli ilgiyi gösteremedim belkide, belkide gösterdim o almadı, sorun kimde ve ya nede gerçekten bilmiyorum.

Sanırım bende, bağımlılık problemimi aşmam lazım..

İnsanlar istedikleri zaman gelip, istedikleri zaman giderler..

Hatta o kadar istedikleri zaman gelirlerki sırf gösteriş olsun diye ellerinden tuttukları yeni sevgilileri ile zorlarlar sınır kapılarını.

Ama unuttuğun bir şey var Avalon Prensi, sen kendin söyledin
Belkide bundan sonra hayatımda hiç kimse senin gibi yaklaşmayacak bana ve üzecekler beni
diye...

Peki onlar seni üzerken, seninde beni hala üzmeye çalışman normal mi?

26 Kasım 2011 Cumartesi

Tam bir Gerizekalıyım!

Efendim biliyorsunuz geceleri çalışan bir hatun kişiyim ben, Cumartesileri genelde işten erken saatlerde çıkıyorum. Bu gece yine her zamanki gibi 9'a doğru çantamı toparladım, mekandan çıktım...

Kafam o kadar doluki ben yürümüyorum sanki yolda;

ayrılıklar, eski sevgilimin göz göre göre yeni hatununun (bu konuya sonra tekrar gireceğim) elini tutup çalıştığım yere gelmesi *zoink zoink*, öndeki dişlerimden birini çektirmiş olmamla tek dişi olmayan oyuklu bir canavara dönüşmüş olmam, para durumlarını denkleyememem, ay sonunda yeni bir hayat dönemeci yaşayarak anne evine geri dönecek olmam...

dedim ya ben yürümüyorum, uçuyorum resmen.. kafamı bir kaldırdım duraktayım ve KY orada hop atladım 5tl 5tldir taksiye binmemek ve otobüsle eve gitmek benim için en mantıklısı. Otobüs bomboş bir köşeye oturdum, elimde telefon bir twitter, bir facebook, bir fotoğraf sonra yine twitter falan derken bir sonraki durak ŞİŞLİ!!! sesi ile irkildim ve kafamı bir kaldırdım resmen ŞİŞLİ'deyim ama benim evim Kurtuluşta..

Be kikirdek ah kikirdek ne yaptın sen? Yanlış otobüse binmişim.

Şişli'de indim bir güzel taksiye bindim ve Kurtuluşa geldiğimde taksimetre 8TL'yi gösteriyordu.. (bulgur, pirinç hikayesi)

Markete girdim yaşam üçlüm olan, krem peynir, çikolata ve kolayı aldım ve markete de tam 10Tl ödedikten sonra. Kulaklarımda o bilindik laf çınladı Gerizekaaaaaalıııııı...

Evet tam bir gerizekalıyım!

16 Kasım 2011 Çarşamba

Kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyi başkalarına yapalım.

Çok küçükken öğrendiğim bir sözdür.
''Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkalarına yapma''

Yok ııı ıhhhh, hayat böyle işlemiyor malesef. Tam tersini yapıyoruz biz insan oğlu, sanki bize tam tersi öğretilmiş gibi..

Son zamanlarda bir çok arkadaşım gelip, şu bana böyle dedi böyle yaptı diyor sonra gelip bana aynılarını yapıyorlar. İçimden diyorum ulan hani böyleydi diye ama susup yutkunuyorum sen sus kikirdek diyorum içimden. Çünkü konuştuğum zaman ya agresif ya geçimsiz oluyorum.

Örnek verelim; Bir arkadaşım bir gün bana, x bir kişinin onu ihmal ettiğinden ve ikinci planda olmanın ne kadar kötü olduğundan yakınıp duruyor, sadece yakınmıyor bu kişiyle uzun kavgalar edip kendini daha çok üzüyor. Aynı arkadaşım arası x kişiyle düzelince bu sefer ben ikinci plana düşmüş oluyorum. Haydeeeee oluyorum ondan sonra şimdi söylesem ya ben çok abartıyor olurum ya agresif olurum ya mızmız olurum.

Evet mızmız olmadığım gerçeğini değiştirmez bir şey söylemiyor olmam ama yeni bir yöntem buldum kendime artık susuyorum derin bir sessizliğe bürünüyorum böyle durumlarda.

Bu sırf bana olmuyor bu bir kural ihlali buna kural ihlali diyorum çünkü Karşılıklılık Etiği yani Altın Kural deniyor buna.

Kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyi karşımızda ki insana yapmıyoruz ya da yapılmasını istediğimiz şeyi bizde karşımızdakine yapıyoruz.

Şimdi; Gözlerinizi kapatın ve biraz düşünün çevrenizde bulunan herkes, aileniz, sevgiliniz ve arkadaşlarınız bu Altın Kural'a uyuyor olsa?

Hayat ne güzel olurdu değil mi?

6 Kasım 2011 Pazar

Nankör

Kendimi tüm dünyadan koruduğum bir anda tanımıştım onu. Kalkanlarım açıktı ve önüme gelen insanın öpmek için bile bana yaklaşmasına izin vermiyordum. Sonra kalkanın arkasından sohbet etmeye başladım onunla... Kalkanı gözlerimin altına kadar indirmiş ona bakmaya başlamıştım. Zayıftı ama sertti, sertti ama duygusaldı. Kendime benzettim. Sanki o da hayattan kazık yemiş ve kalkanını almıştı eline. Bir süre kalkanlarımızı birbirine dayayarak takıldık. Sohbetler uzuyordu gün geçtikçe. Sonra bir gün kendime geldiğimde kendi kalkanımı kaybolmuş buldum ve sanki bir kalkan olmuşçasına körü körüne onun kalkanı olmuştum.

Zaman aktı geçti. Ben onun kalkanıydım o ise benim kılıcımdı sanki. Sahte kılıç olduğunu bilemezdim.. Hmm kalkanda hiç mi suç yok. Vardır elbet.

Her şey çok güzeldi, kardeşten öte..aşktan öte olduğunu söylediğimiz bir ilişkimiz vardı.

Dünya bir savaş alanı bizim dostluğumuz bir savaşçı ben kalkan o ise kılıç.

Savaşın sonunda olan oldu..

Kalkan yere düştü, kılıç başka bir savaşçının eline düştü ve o savaşçı kırık ve bitik kalkanın üstüne basarak savaş alanını terk etti.

Şimdi ise kalkan yanan sigarasından kocaman bir duman aldıktan sonra, gözlerinde ki yaşlara aldırmaksızın tek bir söz söyleyebiliyor.

''Eğer tüm insanlık seni tanımış olsaydı, kedilerin üstündeki ön yargı kaybolurdu.''

1 Kasım 2011 Salı

Kaldırın Pankartları Kızlar!

Vay Kasım Geldi Bakalım Nelere Gebe?

Merhabalar,

Daha önceden bir çok yazımda Kasım'ın benim için önemini yazmışımdır tabi beni yalnızca bu blogtan tanıyanlar Kasım'ın önemini yani benim için olan önemini bilmiyorlar. Onlara da anlatalım.

Aslında Kasım bir çok sanatçı için önemli; çünkü Kasım'ın olayı romantizm ve hüzün. Doğa bile ayrı romantik oluyor Kasım ayında. Aniden açan güneş, yağan yağmur ve rüzgar.. Doğasının da en güzel olduğu ay Kasım herhalde.

Yeni Yaş başlıklı yazımı okursanız orada da Kasım'ın önemini anlatan bir kaç cümle var.

Ayrılıklar, Ölümler, Mutluluklar hepsi Kasım ayında gizli.

Benim Kasım sevdam Lise aylarında başladı. İlk güzel ilişkim Volkan, onunla Kasım ayında sevgili olduk biz ve o Kasım ayında doğmuştu. Her Kasım bizim için özel oldu 4 senelik ilişkimiz boyunca ve bir çok kez Kasım ayında ayrılıp hemen barışmıştık. Son Ayrılığımız ise 11 Kasım'da oldu. O zamandan beri hep Kasım hüznü hatırlatır bana.




Bir çok güzel şey Kasım ayında yaşansa bile hep bir hüzün saklıdır Kasım. Her sene Kasım ayına korkarak başlarım ve ben hep KASIM ayında aşık olurum... Hep Kasım ayında terk edilirim. Yağmuru çok severim bilen bilir ve KASIM yağmuru bence yağmurların en güzelidir.



Hele şu filmi izlediğimde nasılda ağlamıştım. Evet çok klişe! Evet herkes bu filmi izliyor, ağlıyor ve seviyor. Ama benim için durum çok farklı. Çünkü içinde bir ben barındırıyor.. Gerek sağlık durumum olsun, gerek yaşadıklarım olsun. Sanki içinde bir ben saklıyor.



Bu yazı iki parttan oluşacak ve yazının ikinci partı aralığın 1. gecesinde gelecek. Bakalım Kasımda neler olacak?





2011 benim için tam bir KAOS yılıydı.. Sürekli sürüklendim durdum.. Ne mutlu olabildim ne mutsuz.. Ne ben olabildim ne bir başkası..

2011 Kasım ayından tek dileğim tüm gücünü gösterim bu seneye kendi gücüyle bir anlam yüklemesi ama iyi ama kötü hiç farketmez ama mutlu ama mutsuz... KAOSSUZ STABİL BİR KASIM DİLİYORUM KENDİME....

Ve bu şarkıyı dinlediğim, klibi izlediğim günden beri tek söylediğim sözü söyleyerek bu yazıyı bitiriyorum..

Düğünümde ve ya cenazemde farketmez..

Belki benim aklıma gelmez, belki ailemin aklına gelmez ama sizin bu yazıyı okuyanların aklına gelsin en azından...

Benim için lütfen bu şarkıyı çalın!

22 Ekim 2011 Cumartesi

Kikirdek Reklam Ajansı Sunar

----Ağzınıza Layık Lezzetler 1----

Ülker Golden
Ece
Lezzet Dolgulu
Bütün Fındıklı


Bak bak bak bakın siz şunun kutusunda yazanlara.. Benim kutumda da bu kadar açıklama olsa benimde tadım bu kadar güzel olur di mi efendim?

Yalnız yaşamak iyi güzel, kendi ayakların üstünde duruyorsun falanda.. Kira ödesen, fatura kalıyo, hadi faturayı ödedin eve yiyecek alamıyorsun, giyecek kıyafet alamıyorsun. Kış geldi yavrum mont ister, bot ister iş yeri soğuk kazak ister bu dolaplar valla benimle ilgisi yok yaşam şartları..

Neyse ne diyorduk? Haaaaaa Ulker Golden Ece Lezzet Dolgulu Bütün Fındıklı.. hödö hödö heyyyyy

Velhasıl bugün Cuma grip olduğum için mi bilinmez bardaki müzik sesi baydı eve erken kaçtım, gelirken yemek almayı unutmuşum tabii... Dolapda sadece çilek sosu, çikolata sosu ve acı biber turşusu var.

Popmundoydu, blogtu, müzikti, diziydi derken...

Acıkmaya başladım. Bir kahveyle geçiştirirken çekmecede ona rastladım..


Beni kendine hapsetti sanki, bir kıt, bir kıt, bir kıt daha sonra kahveden koca bir yudum bir kıt daha hasta olmasam üstüne sigara yakıcam o kadar keyifli..

Neyse efendim... Tavsiye ederim :)





Kikirdek reklam Ajansı sundu!

19 Ekim 2011 Çarşamba

Grip olunca aklıma düştü Mahir abi...

Yılın ilk gribine yakalandık, eh yakalanmamak olmazdı, mikrobu kapmazsak baştan sonra bütün sene nasıl geçecek kırık kırık iyice bir hasta olacaksın ki en başından kışın sonra direncin yerinde olsun..

Tabii nasıl geçecek bu hastalık anı.. Sabahtanberi yok bir şeyim diye kendimi avutuyorum ama son bir saattir artık kendime de itiraf ettim.

Grip oluyorsun Elmyra Grip...

Eyvah kaçışın dostlar...
...An itibari ile huysuz, sinirli, depresif, mutsuz, kırılgan olacağım....

Tedbirlerimizi aldık;

Bu gece rahat geçsin diye güzel bir Ada çayı:


Uyurken terleyip ateşi atmak için polar battaniye ve ateş düşürücü:


Sabah beni güzel bir mesaj ile güne bağlayacak bir sevgili, kapris yapabileceğim bir dost, mızmızlanacağım bir annem var.

Oh! Yılın ilk gribi hayırlı olsun.

Size kolay gelsin bana geçmiş olsun.

Peki ya Mahir abi!

Ah Mahir abi seni ne çok özledim!






Hulusi Kentmen: Yahu şu halı bana çok danıdık geliyor... Lamba da öyle.
Mahir: Lamba eski birşey, ama idare ediyoruz. Halılar birbirine benzer zaten, koltuğu ise hiç görmeyin

18 Ekim 2011 Salı

....Belki Güneş Bir Gün Benim İçin Doğar!

Belki de hiç doğmayacak.....

Ne kadar zamandır hiç tam olarak mutlu hissedemiyorum kendimi unuttum en son ne zaman hiçbir şey düşünmeden yüzüme kocaman bir gülücük yerleştirmiştim hatırlamıyorum gerçekten..

Bıktım artık evet bıktım artık!

Yalnızlığı denedim olmadı, kalabalığı seçtim yine olmadı.

Ne ben hayatımdaki insanları mutlu edebildim ne de onlar beni... Terketmek mi gerekiyor bu lanet dünyayı? Zayıf ve aciz insanlar gibi çekip gitmek mi gerekiyor?

Hayatı bir yerinden tutuyorum diğer taraf bozuluyor... Başa çıkamıyorum artık sürükleniyorum hayat ile neredeeeeeen eserse o yöne..

Tam güzel bir işim var, yeni bir aşk için sağlam adımlar atıyorum derken, elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi mutsuz ve ağlamaklıyım bu gece....

Sebebi o kadar önemli değil ama neden olduğu çok önemli, boğazım düğümleniyor anlatamıyorum... Ben zaten ne zaman kime ne anlatmayı becerdim ki?

Evet evet sorun sizde değil bende...

Hayatıma giren herkesden ve her şeyden özür dilerim..
Ne iyi bir sevgili olabildim? Ne de iyi bir dost.. İyi bir oyun partneri bile olmayı beceremedim ki ben?

Bırakın kaynasın kahvenin suyu, sigaram parmaklarımın ucunda kendi kendine yanmakta... Göz yaşlarım klavyeye düşerken...

Sizi Cem Karaca'nın mükemmel şiiri ile baş başa bırakıyorum..

Hep Kahır
Dur! bırak kaynasın kahvenin suyu,
Bana İstanbul'u anlat nasıldı?
Bana boğazı anlat nasıldı?
Haziran titreyişlerle kaçak yağmurlar ardı
Yıkanmış, kurunurmuydu yine o yedi tepe
Ana şefkati gibi sıcak bir güneşle

İnsanlar gülüyordu de
Trende, vapurda, otobüste,
Yalanda olsa hoşuma gidiyor, söyle.
Hep kahır, hep kahır, hep kahır
Bıktım be...

Dur! bırak, kalsın, açma televizyonu
Bana istanbulu anlat nasıldı?
Şehirlerin şehrini anlat nasıldı?
Beyoğlu sırtlarından yasak gözlerimle bakıp
Köprüler, sarayburnu, minareler ve halice öv
Diyiverdin mi bir merhaba, gizlice

İnsanlar gülüyordu de
Trende, vapurda, otobüste
Yalanda olsa hoşuma gidiyor, söyle.
Hep kahır, hep kahır, hep kahır
Bıktım be...


Dur! bırak, kımıldama, kal biraz öylece n'olur
Kokun istanbul gibidir, gözlerin istanbul gecesi
Şimdi gel sarıl, sarıl bana kınalım
Gökkubbenin altında ordada beraber
Çok şükür diyerek yeniden başlamanın hayali
Hasretinin çölünde sanki bir pınar gibi

İnsanlar gülüyordu de
Trende, vapurda, otobüste
Yalanda olsa hoşuma gidiyor, söyle.
Hep kahır, hep kahır, hep kahır
Bıktım be...


Cem Karaca


12 Ekim 2011 Çarşamba

Yağmur ve Rüzgar

Yastığa gömülmüştü başı aslında yarı uyanık gibiydi hiçbir zaman derin uykuya dalmıyordu savaş zamanı.

Kapıların açılıp kapanması sabah olduğunun habercisi. Yardımcısı Irene içeri girip hazırlanması için Prensesine yardım ediyor. Sıkı sıkı bağlıyorlar korsesini.. Özenle taranıyor saçları, parfümü aynı özenle sürülüyor..

Yastığının kenarından aldığı işlemeli bez parçasını göğüslerinin arasına sokuşturuyor. Terasının kapısını açıyor ve rüzgar yalıyor yüzünü.. Toprak kokusunu doldurdu ciğerlerine gözlerini dikti ufka.. Şimdi o nerede kimlerle savaşıyor diye düşündü. Bezin bir parçasını çıkarıp göğsünün arasından dudaklarını bastırdı. Tanrım ona kuvvet ver diye mırıldandı.

Yağmurlu ve rüzgarlı günleri seviyordu sanki bu yağmur ve bu rüzgar onun bulunduğu topraklardan geliyormuş gibi. Haberciler çok uzun zamandır savaş alanından haber getirmemişlerdi ama hissederdi ona bir şey olsa bilirdi.

Saatler saatleri kovalıyor yatma vakti geldiğinde göğüslerinin arasından çıkardığı nakışlı bezi yatağın boş tarafına koyuyor..Uykuya dalıyor aslında dalmıyor sadece gözlerini kapatıp hayalleri ile bir geziye çıkıyor...

Güne açıyor gözlerini ilk bahar gelmiş ne rüzgardan eser var ne yağmurdan haberde yok zaten. Atını hazırlatıyor muhafızları ile bir gezintiye çıkıyor. Hızla sürüyor atını rüzgar essin suratını yalasın diye. Birden at arabasının sesi çalınıyor kulaklarına ardından habercinin borazanının sesi yükseliyor.

Geri dönelim! diye haykırıyor muhafızlarına. Geldi mi? Döndüler mi? Bu ayrılık bitti mi?

Sarayın içine giriyor attan iniyor.. Eşyaların içeriye taşındıklarını görüyor. Odasına dönüp beklemeye başlıyor, odanın etrafında sabırsızca geziniyor, eteklerinden gelen hışırtıdan başka ses yok. Aniden Irena içeri dalıyor. Yüzü solgun bembeyaz kızıl saçları adeta buzların üstündeki güneş gibi gözüküyor. Avuçlarını açıyor ve nakışlı bez yere düşüyor.

Prenses eğilip bezi yerden alıyor. Kanlı bu kanlı diye çığlıklar atıyor. Gitti mi? Öldü mü? Gözleri kararıyor.

Geceye açıyor gözlerini, dışarıdan gelen seslere irkiliyor. Kapıyı açıp dışarıya atıyor kendini, parmak uçlarında avluya kadar çıkıyor. Bir siluet görüyor. Merakı iyice kabarmıştı ama gecenin bu vaktinde buraları gezmesi yasaktı zaten. Yatağa dönüp yastığına kafasını tekrar gömüyor ve tabii yatağın boş kısmında iki nakışlı bez onunla birlikte uyuyor. Bir kaç saat sonra gök gürültüsüyle uyanıyor bu sefer, koşarak camı açıyor, kendini balkona atıyor, rüzgar yüzünü yalıyor ve her yer yağmur kokuyor....

Ayak sesleri ile irkiliyor.... ''Lady'im çok beklettim ama söz vermiştim ve sözümü tuttum.'' diye bir fısıltı duyuluyor.

Haberci pazar meydanında haykırıyor Prensesin ölümünü...
Ve tüm halk hep bir ağızdan ''Huzur içinde uyusun Prenses'' diye haykırıyor.

10 Ekim 2011 Pazartesi

Kediler vs Erkekler

Kedileri sever misiniz? Ya erkekleri?




Ben ikisini de severim ne yalan söyleyeyim. Dünyalar tatlısı iki kedim var birlikte yaşıyoruz. Biri dişi biri erkek. İsimleri ise; Nietzsche ve Salome. Nietzsche daha bağlıdır bana birlikte uyuruz birlikte uyanırız. Kuduruk ve çok konuşkandır şimdilerde bir de buzdolabını açmayı öğrendi bulduğu her şeyi yiyor ve dolabın önü devamlı pislik içinde her işten geldiğimde bunun için kavga ediyoruz, beni hiç dinlemiyor sanırım kucağıma alıp bağıracağıma öptüğüm için olmalı. Yüzsüz yaptım kedimi evet ama kedi tatlı ben napimmmmmm :)

Neyse gelelim konumuza, görüyor musun yine dağıldım gittim, hiç elimin ayarı yok yahu.

Erkek arkadaşımla ayrıldığımızdan beri kedimle birlikte yaşıyorum ve geçen gece artık bu yazıyı yazmam gerektiğini anladım.

Şimdi gelelim Kedilere, Erkeklere...

Kediler; Yemeklerini ayaklarına beklerler vermezseniz homurdanırlar.
-miyuv miyuv
Erkekler; Yemeklerini ayaklarına beklerler vermezseniz homurdanırlar.
- Yine mi yemek sepeti? Yine mi bişi yapmadın?

Kediler; Tuvaletlerini temizlersiniz, temizlemezseniz iyice pisletirler siz pisliğe batarsınız. Ha unutmayalım kum terbiyesini.
Erkekler; Klozet kapağı kaldırma terbiyesini vermek zorundasınızdır, ikinci aşama ise sifon çekme aşamasıdır.

Kediler; Eve geç gelirseniz küserler kendilerini sevdirmezler
Erkekler; Eve geç gelirseniz küserler, maç izlerler, konuşmazlar hatta kızarlar.

Kediler; Canları sevilmek isteyince, gelir size sürtünürler :), sizin ilginizi çekmek için yapmayacakları şebeklik kalmaz, sonra ellerinizin arasında mayışırlar sevilmekten sıkıldıkları an kucağınızdan kalkıp giderler.
Erkekler; Gülüyorsunuz değil mi? Oha ya dediğinizi duyar gibiyim! :)

Kediler; Yanınızda uyuyorlarsa, horlamaya ve guruldamaya başlarlar.
Erkekler; Yastığa çeyrek kala horlarlar zaten.

Kediler; Canları sıkılınca açık buldukları camdan çıkar giderler ve ihtiyaçları olmadıkça geri dönmezler.
Erkekler; Aynı değil mi sizce de?

Son olarak!

Kediler ve erkekler sizden daha iyi bakan birini bulunca sizi TERK EDERLER!!!!!

8 Ekim 2011 Cumartesi

Bir çocuk gördüm, görüyorum ve umarım hep göreceğim..

Bu aralar çalıştığım yerde bir çocuk dikkatimi çekiyor yani çocuk desemde erkek işte o anlamda, neyse dağılmayacağım.

Onun sanırım fazla alkol içmekten kızaran bir suratı var, kalın favorileri var ve saçları uzun. Asıl dikkatimi çeken fiziksel özellikleri değil, kişisel özellikleri ya da alkolik olması bilemiyorum. Ne zaman görsem elinde viski bardağı viski içiyor ve ya shot yapıyor sanırım o da jagermeistercı bu bara gelen bir çok erkek gibi..


Dün gece buradaydı, ondan önceki gecede ve bu sabah yine burada bu sefer önünde bir kahve var, suratı kıpkırmızı kahvenin içinde alkol olup olmadığını bilemiyorum.

Tüm bunlara rağmen onda ilgimi uyandıran bir şey var çok sessiz çok sakin içinde bir şeyler taşıyor ve bir şeyler yaşıyor ne olduğunu bilemediğim ama çok merak ettiğim.

Bazen elinde içkisiyle ve kalın sesi ile şarkılara eşlik ederken buluyorum onu, bazen barda tek başına düşünürken. Keşke diyorum o zaman teknoloji ilerlesede kafasından geçenleri okuyabilsem... Bu merak neden bilmiyorum fazla merak kediyi öldürür derler.

Aslında bu benim seçimim genelde böyle sorunlu tipler ilgimi çeker sonra pisliğe bulaşmış gibi olurum ve aylarca kurtulamam bundan. Ama bu defa öyle değil, tek istediğim onu yazmak aslında.


Ne yaşıyor? Ne düşünüyor? Ne biliyor? Ne yapıyor..

Hepsi bu!

7 Ekim 2011 Cuma

Akbil'i olan var mı?

İşsizler koşun koşun, hükümet size yeni bir iş ayarladı!!!

Otobüslerde akbil satışı :) Ne kadar zaman oldu İstanbul'da otobüse binmeyeni? Son zamanlarda otobüslerde bir telaş pür telaş.. Otobüs duraklarında hep aynı konu akbiller kalktı mı?




Geçenlerde bir yaşlı amca vardı, hani yaşlı mahalle amcaları varya onlardan işte... Herkese sinirlenir söylenir durur. Bir kız biniyor otobüse akbili yok para uzatır şöfor amcaya. Şöfor amca tüm gıcıklığı ile para geçmez akbili olan varsa sor iki lira ver sana bassınlar! Ben şok oluyorum tabii. Kıza basacaklar mı? Ha kız için akbil basacaklar güzel türkçemiz diye geçiriyorum içimden hatta güzel Türkiyemiz.. Amca sinirleniyor tabii. Aylardır duyuru yapıyorlar neden okumuyorsunuz diye kızıyor. Kız utanıyor oradan bir delikanlı kız için akbil basıyor sonra bir incelik bir centilmenlik yok parayı alın valla olmaz yok hanım efendi sorun değil...

Sonra yeni birisi biniyor...yeni birisi...ve bir başkası...

Pangaltı durağına geldiğimizde otobüse genç bir delikanlı atlıyor... Akbil basayım mı? Üç beş kişiye akbil basıyor parasını alıyor ve aynı durakta otobüsten ayrılıyor...

Her hükümetim, devletim, devlet babam... İşsize çözüm buldu.

Hadi doldurun kartları basın akbilleri işsizler günde 8 saat otobüslerde gezseniz ekmek alırsınız evinize, peynir alırsınız kola bile alırsınız benden söylemesi... Çocuklarınız mutlu olur, kedileriniz sevinir yaş mama alın onlara...

İşsize çözüm! Büyük şehir çalışıyor! Hayatı kolaylaştırıyor...


Bitki Çayı!

Aktara gittim geçen gün, çok sevdiğim bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine keten tohumu almaya, aktarda çok cici bir hatun vardı, kahverengi upuzun saçları ile otuzlu yaşların ortasında çok şeker hatun, laflafı açarken ona karaciğer sorunumdan bahsettim ve bana bir karışım verdi, ot karışımı bunu çay gibi demle iç dedi.

Günlerdir motorun bagajında gezdiriyorum, bu gece artık eve aldım onu. 2 bira içtim bugün iş çıkışı sanırım karaciğerime bir özür olarak yaptık bitki çayımı. Cem duymasın bu arada içtiğimi kızmaz biliyorum ama bir parça üzülür belki benim için çünkü bende onun için üzülüyorum bazen.

Neden içtim hep o Yusuf yüzünden bunlar, Yusuf mu kim? Yusuf Uğurer lirik, tenor sesli rock starım kendisini ne çok sevdiğimi beni tanıyan herkes bilir. Öyle şarkılar söyledi, öyle içime girdiki çareyi bir birada buldum sonra ikincide neyse eve gelirken bira almadım ve dolapta hala bir biram var içmedim onuda içmeyeceğim.

Dertli değilim şu ara neyseki ama içimde bir burukluk var sebebini bilmediğim. Yusuf bunu çıkarmasını çok iyi beceriyor sağlam repertuar deniyor sanırım buna.

Bira güzel şey azizim.
Yusuf Uğurer iyi müzik yapıyor.
Dorock süper bir mekan.
Aşk sancılı, aşk acısı ondan sancılı.
Cem geç tanıdğım ama kaybetmek istemediğim bir adam...
İpekböcegii'm her derde deva.

İyi geceler.

Ah bana içiren o iki şarkıdan biri;




Diğerini unuttum Yusuf'a sormam lazım.

Merhaba Dünya!

Yeniden merhaba dünya yeniden,

Bir garip ben var benden içeri çıkmıyor dışarı.. Evet yeni bir blog açtım neden olduğunu bilmiyorum ama ben zaten bilmediğim bir sebepten altı ayda bir ev değiştiriyorum, kalemim kuvvetli değildir ya da kuvvetlidir bilmiyorum beni takip eden olursa, okuyan olursa onlar karar verir bunu ben söyleyemem. Ama dilbilgim yoktur, paragraf büyük hard de da ki ko ku falan anlamam ben öyle kafamdan nasıl çıkıyorsa kelimeler öyle dökülürler kağıda ya da ekrana bilemedim şimdi, aslında daha çok kağıt kalem ile yazmayı severim hatta yazıyorum da size bir gün okuturum bana gelirseniz.

Neyse dağıldım yine ne diyorduk?

Merhaba Dünya!

Yeni blog yeni yazılar yeni hayat! Üçüncüsü belki bilemedim yine.

Bu gece çok kararsızım saat 06:23 ondan olsa gerek?

Efendim blogumun adı http://alkolvekafein.blogspot.com/ aslında biravekahve olacaktı ama almışlar işte benden önce ne yapayım :) ingilizcesini bile almışlar ya bu kadar olur. İsim bulana kadar ipekbocegiim ile mahvolduk neyse sonunda bu geldi aklıma da kurtulduk :) Ha bir de tema seçmek çok zor oldu, kağıt olsun, kalem olsun istedim ama bunu bulabildik, ben sevdim umarım okuyanlarda sever ya da sevnmesin okumasın ben zaten tüm bunları anı olsun diye yazarım :)

Giriş yazısı bu kadar yeter değil mi?

Evet evet yeter

Şimdi blogun anlam ve önemini belli eden şarkıda sıra! Buyrun keyifle dinleyin.

Bende kahvemden bir yudum alıp bir sigara ateşleyeyim. :)





Merak ettiğim bir şey var? Beni tanıyanlar bu klibi izleyince sanki klipteki kızın ben olduğumu düşünmediler mi?
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...