Milyonlarca kelime kafamın içinde uçuşurken, oraya buraya yazamadığım, kimseye söyleyemediğim şeylerin varlığı beynime ve yüreğime fazla geliyordu ve yine aldım bu sanal günlüğü elime...

16 Aralık 2012 Pazar

Hazal Kaya Şişmanlamış

Vay efendim gündeme bakınız.. Hazal Kaya çok kilo almış ıyyyy nasıl olur ya koskoca Hazal Kaya bebek gibi kız nasıl kilo alır böyle.. Bende Behzat Ç'nin profilini doğru düzgün insanlar oluşturuyor sanıyordum ama dün twitterdan gördüğümüz gibi pekde profil öyle değilmiş.. Ay Hazal nasıl kilo almış! Aşk-ı memnu da bir eli yağda bir eli balda iken bile böyle değildi! Ayyy İnanmıyorum tosun gibi olmuş! gibi ve daha bir çokları..
Be aklı kısa insanlar size ne yahu? Ayrıca şişmanlasa ne olacak? Belki depresyona girdi *benim gibi* belki ilaçlar şişmanlatıyor *benim gibi* belki ilaçlar yediriyor tutamıyor kız kendini... Her şey olabilir. Hem Hazal Kaya şişmanlamış ama oyunculuğundan bir şey kaybetmiş mi? Bir bakalım: Gözler önünde her şey o oyunculuğundan hiçbirşey kaybetmemiş biraz kilo alsa ne olur? Hem şişmanlar güzel olamaz mı? Kilolular oyuncu olamaz mı? Hazal Kaya etten kemikten yapılmadı mı? Tamam Tamam sakinim! Hazal Kaya'yı çok sevdiğimden değil ama son zamanlarda bende kilo problemi yaşadığım için her gören arkadaşım bununla ilgili bir yorum yaptığı için bu haberler bu twitler ve bu söylemler hayatımda bir yere dokundu anlayın işte yaram vardı gocundum! Hem o Hazal Kaya hala çok güzel çok başarılı :) Tıpkı benim gibi!!!!

14 Aralık 2012 Cuma

Bir elmyraucuc vardı ne oldu ona?

Evet ben vardım değil mi? Evet vardım vardım hala varım.. Hem düşünebiliyorum ve hala nefes alabiliyorum bu da varlığımın bir kanıtı olsa gerek :) Dur bakalım ne kadar olmuş? 2 ekimden beri bir şey yazmamışım ben buraya varlığım ile yokluğum bir olmuş.. Varlığım yokluğuma karışmış.. Çok şey oldu aslında hangi birini anlatayım bilemedim şimdi. En iyisi hiçbirşey anlatmayayım :) Geldiğimi haber vermek istedim sadece. Yoğun bir hüzün sonrası, yoğun tempolu bir iş hayatı ve yoğun terapi programı sebebi ile ayrı kaldım buralardan en çok kendimden. Evet dedim ya en çok kendimden... Kendimi dinlemiyorum sanırım 2 aydır. Yazı yazmayı bir kenara koydum, saçımı taramaya zamanım yok haaa yazı yazmaktan daha mı önemli saç taramak tabii ki hayır.. En çok kendime, duygularıma ihtiyacım var şu sıralar çünkü kendimi bu yoğunluk içinde kaybettim ve çok özlüyorum... Bugün bir köşesinden tuttum kendimi ve artık bırakmaya niyetim yok. Evet buradayım!

2 Ekim 2012 Salı

Ağlamak zor...

Ağlamak istemiyordu, düğüm düğüm oluyordu sürekli boğazı, bıkmıştı, tükenmişti, yıkılmıştı, düşünmek istemiyor düşünmeden yapamıyordu. Aynaya baktı yüzüne, gözlerine, dudaklarına, çirkin sayılmazdı, dırdırcı değildi, kapris yapmazdı neden yetemedim diye düşündü gözleri doldu... Gözlerini kaçırdı, zayıflığından nefret ederdi kendini zayıf görmekten korktu, kafasını önüne eğdi; "Bir sebebi olmalı" diye fısıldadı. Yatağına attı kendini ne uyuyabiliyordu ne oturabiliyordu.. Kemiriyordu beynini içindeki huzursuzluk. Yazmak istemiyor, konuşmak istemiyor, ağlamak istemiyordu istediği tek bir şey vardı o da bir açıklama duymak, bunu hak ettiğine inanıyordu. Ne telefon çalıyordu, ne bir ses geliyordu.. Tavana dikti gözlerini her şeyi düşünmeye başladı, nerede yanlış yapmıştı? Ağlamaya başladı gözleri, burnu hatta dudakları bile yanıyordu göz yaşlarından. Uyandığında O, yatarken O her anından O'nu düşünüyordu. Yastığa sıkı sıkı sarıldı, göz yaşlarını sildi yastığa. Gözlerini karşısındaki cama kaydırdı gökyüzüne baktı üzgün olduğunda doğa ile iç içe olmayı çok severdi. Diledi kuvvetle diledi içinden söküp atmayı bu hisleri, sımsıkı yumdu gözlerini, son damlalar aktı gözlerinden, yalvarırım allahım bir şeyler yap diye fısıldadı...

13 Eylül 2012 Perşembe

Bir başı yok sonu da yok

Ara sıra kararsız kaldığınız oluyor mu? Ne yapacağınızı bilmediğiniz zamanlar? Peki ya elinizden gelen her şeyi yaptığınız ama O'nu tatmin edemediğiniz zamanlar? İki arada bir derede kalma durumu? Belirsizlik sizi de çok sinir ediyor mu?

Biraz özele inelim... Koşup koşup kucağına atlamak istediğiniz zamanlarda donup kalır mısınız? O'na onu çok özlediğinizi söylemek isteyip susmak zorunda kaldınız mı? Duygu haykırmak isteyip, karşılık alamamaktan veya terslenmekten korktuğunuz anlar oluyor mu?

Ben çok korkuyorum!

Çok kolay güvenen ve kendini insanlara açan biri değilimdir.. Kolay kolay dost olamam kimseyle bugün en yakın arkadaşımla bile 10 sene icinde dostluğumuz gerçek bir dostluk kıvamına girdi... Gönül işlerine gelince kolay kolay kabul edemiyorum kimseyi tenimde, yanımda eğer kabul ettiysem bu seferde vazgeçemiyorum. Elimden geleni yapıyorum dostlarım içinde, aşklarım içinde ama bazen tek başına çabalamak yetmiyor ve olmayınca olmuyor. 

Biliyorsunuz artık, kaybetmekten korkuyorum ben!

Bazen bu beni çok fazla hata yapmaya sürüklese bile korkuyorum işte... Siz korkmuyor musunuz? Birine alışıyorsunuz, onunla olmaya, eğlenmeye, onu öpmeye, onunla dertleşmeye hatta yanında uyumaya bile alışıyorsunuz, ve sonra hoop kayboluyor, kaybediyorsunuz, sizden uzaklaşıyor, yok oluyor...

Bu sizi korkutmuyor mu? Üzmüyor mu?

Beni kahrediyor, üzüyor.. 

Yine böyle bir durumdayım işte korkak, ürkek... VE KARMAKARIŞIK!!!


11 Eylül 2012 Salı

Tepedeki Çimenlik

Aslında yazacak çok şey var icimde biriktirdiğim.. Cumartesi gecesinden beri yalnızca karışık ve ofkeliyim .. Çok bir şey beklemiyorum aslında kimseden.. Sadece verdigim degerin karşılığını almaktır tek dileğim.. Çok mu şımarttım ben çok mu düştüm üstüne fazla mı geldi cocuk sana tüm bunlar? 

Kafam o kadar karışıkkı ne yapacağıma bile emin değilim ya da ne yapmam gerektiğine.. 
Sanırım her zaman susmak ve beklemek hatta sabretmek yapılabilecek en mantıklı şey...

9 Eylül 2012 Pazar

Zor be Çocuk çok zor!

Senin kuralların var çocuk
Senin karakterin var çocuk
Benim yok mu?

Kolay mı sanıyorsun be çocuk
Kolay mı tek başına uğraşmak

Ben duygularımı çok yoğun yaşıyorum
Çocuk yorma beni
Yalnız bırakma hissettirme!


8 Eylül 2012 Cumartesi

Bir şey

Rüzgar esiyor sırtıma
Sigaramın dumanını da alıp götürüyor
Mutluyum aslında
O kadar alışmışım ki mutsuz olmaya
Hep bir şey bekliyorum
Mutluluğumu bozacak

Huzurluyum aslında
Peki huzurumu ne bozacak?

Sen mi gideceksin?
Ben mı tükeneceğim?



5 Eylül 2012 Çarşamba

Saçma Sapan

Müjdeli bir haber ile başlayayım hormonların normal insanların düzeyine döndü ve bugün beni rahat bıraktılar artık o obur, kırılgan, mızmız, küçük kız bir ay daha aranızda olmayacak çok üzgünüm elmyra'nın en sevdiği haliyle yine başbaşasınız! Nihahahahaa ( Aliye Rona gülüşü)

Ya ne diyordum ben?

Ne hakkında olacaktı bu yazı hormonlara gelince mutluluktan şaşırdım ne diyeceğimi, offff aslında çok şey demek istiyorum ama diyemiyorum engelleniyor kelimeler beynimde gelmiyor parmak uçlarıma dökülmüyor yazılara...


Şarhoş olduğunda kimi sevdiğini, hasta olduğunda ise kimin seni sevdiğini anlarsın...
Ya aslında böyle aforizmalar ve bi takım sözler üzerinden yazılar yazmayı seven bir insan değilimdir ama ne hoş bir söz bu böyle...

Şarhoş olduğunda kimi sevdiğini, hasta olduğunda ise kimin seni sevdiğini anlarsın...
İşte şimdi size açıklıyor mu sarhoş olduğumda yaptığım saçmalıkları?


Annem ve sevgili kız arkadaşı berbat bir dizi izliyorlar, iğrenç müzikleri var kafam oraya kayıyor birazdan intihar edebilirim, Hacı'm kurtar bani...

Aaaa Hacı evet hacı ama durun bi çok komik bir şey oldu annem ile erkek arkadaşı ortak face hesabı açmışlar bunlar zaten nicedir bıdır bıdır mesajlaşıyorlardı ben de içten içe kıskanıyordum "Yahuuu anneme bak anneme bakkk." derken bir de ortak face heabı çıktı karşıma! Hangisi kafayı daha çok yemiştir bilmiyorum ama aşktandır aşktan diyerek geçmek istiyorum bu mevzuyu aşk dedim de aklıma geldi HACI!

Hacı'm gibi bir ileri zekalı, kültürlü, yerinde davranmasına beceren (özel kısımlarda neler yaptığını burda anlatmasam çok iyi olur) bir zatı muhterem, aşk-ı derun (arakladım ne demek bilmiyorum ama yakıştı) insana HACI diyorum ya offfff ne alaka elmyra çok salaksın!

Ne yapalım bu da böyle olsun be HACI belki bir gün başka bir isim bulurum..

Aslında ismi kendinde saklı ama işte neyse...

Kendimden Tiksindim! 

Tiksindim gerçekten kendimden ayrıca ne boş bir yazı oldu bu. 

Ah iş mevzusu var bi de benim iş bulmam lazım acilen, param yok, pulum yok, üretim gücüm yok, kafam durmaya başladı zekam geriledi saçlarımda gittikçe açılıyor SARIŞIN MI OLUYORUM NE?

Bugün kendimden tiksinmem için koca bir neden yarattım kendime o da bu yazı oluyor... 


Son olarak burayı bir dilek kuyusu farzediyorum ve bir dilek diliyorum. 
-----En kısa zamanda bir evim olsun------ 

4 Eylül 2012 Salı

Huzur İçinde Uyu Michael Clarke Duncan!

Hepimiz onu Yeşil Yol filmiyle tanıyoruz kocaman cüssesi ile bizi ağlatan John Coffey..  Filmde John Coffey'i bir çok kez öldürmüştüm ben, Yeşil Yol benim en sevdiğim 5 film arasındadır, defalarca izledim bıkmadan usanmadan izlemeye devam ederim, her karakterin ayrı bir yeri vardır ama en çok beni duygulandıran John Coffeydir, dedim ya bir çok kez öldürdüm onu ben diye peki ya şimdi filmi izlerken daha çok üzülmeyecek miyim? Ayrılıklarla ilgili takıntımı biliyorsunuz. Birisinin ölmesi, birisinden ayrılmak. Bugün ne lanet olası bir gün. Yarı gözlerimi açmışım, karnımın ağrısından lanet olası yataktan çıkamıyorum.. Elimde telefonum bakalım neler oluyor derken o capsler...


Bir an için gerçek olduğuna inanamadım... Sonra bir haber sitesinde olayın doğruluğunu görünce işte o sahne aklımda ve hormonlarımın hobareyyyy göz yaşı dökeceğimiz bir mevzu çıktı diye vals yapmaya başlamasından sonra başladım göz yaşlarımı akıtmaya... 


Önce aklıma gelen John Coffey oldu tabii hepiniz gibi... Peki ya sonra? 
Balthazar, Bear, Manute? 
Huzur içinde uyu koca adam demekten başka çaremiz kalmıyor. 
O kötü, o güçlü, o savaşçı, o duygusal... 
O iyi bir oyuncuydu ve unutmamak gerekir iyi bir sesti... 
Huzur İçinde Uyu Michael Clarke Duncan! 
Özleyeceğiz!!!!! 



3 Eylül 2012 Pazartesi

Hayal ediyorum

Sımsıcak su ile doldurulmuş bir küvet hayal ediyorum içindeyim ve kendimi suya bırakmışım.. Sonra masaj yapan birini hayal ediyorum bacaklarıma, belime, boynuma masaj yapıyor hafif bir müzik çalıyor... O'nu hayal ediyorum sarılmış bana öylece duruyoruz sessizce... Dev bir çikolata şelalesine kaşıkla giriştiğimi hayal ediyorum.. Aşk filmleri ve bolca aburcubur eşliğinde koltukta hayal ediyorum kendimi... Her yerim ağrıyor diş etlerime kadar.. Geçtiğini hayal ediyorum..

Şu anki ruh halime dayanabilecek bir sevgili hayal ediyorum, elleri ile nutella yedirsin bana hatta yıkasın beni sonra uyutsun sırtımı okşasın.

Çok mu şey istiyorum?

Her yerim ağrıyor, diş etlerime kadar... Dev bir ağrı kesici hayal ediyorum...

Çok hayal ettim gözlerim doluyor resmen...

Üffff işte sadece bugünlerde kadın olmak istemiyorum!





2 saat sonra gelen edit: Bostancı sahile inildi, 40 midye ve 1 sucuk dürüm yendi, en yakın marketten 1 kavanoz nutella alındı eve dönüldü... İşte şimdi hayat bana güzel^^



2 Temmuz 2012 Pazartesi

Kötü Şans (Kader) Bırak Peşimi!

            

 

      Hani olur ya bazen kötü şans bir türlü peşimizi bırakmaz. Boşa koyarız dolmaz, doluya koyarız taşmaz. İşte benimkiside o hesap. Son zamanlarda bir türlü peşimi bırakmayan kötü kaderim peşimi bırakmamaya devam ediyor, sizler biliyorsunuz uzun süre psikolojik tedavi gördüğümü. Kayıplarım yüzünden yaşamıştım ben bu psikolojik travmayı, tam toparladım derken bir dostumu daha kaybettim ölmeden mezara girdi resmen dostluğumuz ben pek belli etmem içimdeki acıyı, susarım yokmuş gibi davranmaya çalışırım yaptığım en büyük hatada budur hayata karşı, mızmız gözükmediğim için, Ahh mahvoldum bittim diye haykırmadığım için acıyı içimde patlatırım çoğu zaman, yine öyle oldu acı içimde patladı. 


Bugün psikiyatristimle görüşmem vardı ona son olayları anlattım ayda bir gidip bir aylık dönem hakkında konuşuyoruz neler oluyor neler bitiyor diye. 


Ve o an kulaklarım uğuldadı. 


"Seni tekrar yatırmam gerekiyor Elmyra. 

 

Sen kendini ciddiye almıyorsun hırpalıyorsun farkındayım ama ben seni çok ciddiye alıyorum yine bir travma dönemindesin" dedi.


Ne diyeceğimi, nasıl davranacağımı, üzülüp üzülmemem gerektiğini gerçekten bilemedim o an, hala bilemiyorum aslında. 


Sadece haykırmak istiyorum Teşekkürler diye.

Sadece Teşekkürler.



Sizi bilmem, ama ben karar verdim.
Su gibi duru olup hep akmaya,
Başka sular tanıyıp, çoğalmaya,
Dalgalanmaya, taşmaya...

Son günlerde çok düşünür oldum,
Zor zamanları çabuk atlatır oldum.

Yalnız mıyım insanlar içinde?
Arkadaşlarım, aşklarım içimde.
Yara aldım bundan iki yıl önce,
Hiç susmadım, şarkı söyledim günlerce

Artık kısa cümleler kuruyorum,
Sevdiklerim, sevmediklerim yanımda.
Kabullendim herşeyi olduğu gibi.
Yola çıktım, yarınlara...

Son günlerde çok düşünür oldum,
Zor zamanları çabuk atlatır oldum.

Bakıyorum aynaya her gece,
İçim rahat, biraz yorgunum sadece.
Hayatıma giren herkese,
Yaşanmış her şeye

Teşekkürler büyüyorum sizinle
Teşekkürler, büyüyorum sizinle...

30 Haziran 2012 Cumartesi

Nerelerdesin diye soranlara!

Uzun zamandır ne blog okuyorum, ne blog yazıyorum. Yola aynen şöyle çıktım çok fazla depresif ve melankolik yazılar yazdığımı farkettim ve üstümdeki bu depresif melankolik hali atana kadar yazı yazmayacağım bloguma diye saçma sapan, gereksiz bir söz verdim kendime. Gel görki durum hiç değişmedi, günler, haftalar birbirini kovaladı ben bloguma, blogum bana, blog dostlarıma hasret hale geldim. Ha geçti mi? Hayır hiçbir şey geçmedi ve an be an kötü şans hiç peşimi bırakmıyor. Tam mutluyum derken arkasından gelen bir olay yine beni yerle bir ediyor. Üzerimdeki bu kötü şans nasıl gidecek, sonum ne olacak gerçekten bilemiyorum.

Dişlerimi yaptırdığımı biliyorsunuz; diş problemim büyüdü, büyüdü haftalar sürdü onunla uğraşmam elimle kapamadan insan içine çıkamaz hale bile geldim neyseki o bitti, derken başka problemler başka sıkıntılar.

Dilara'yı bile aylar oldu görmüyorum, elime kitap alamıyorum, kaleme zaten küsmüş haldeyim.

Katlanamadığım olaylar var.

Ve tüm bunlarla uğraşmaktan o kadar yorulmuş biraz bir yerlerden nefes almaya çalışırken, küçücük bir deliğe dayadığım dudaklarımdan hava gelsin diye beklerken o deliğide en güvendiğim kişiler kapatıyor nefes alma, yaşama öl dercesine.

Dostlar genelde kötü gün dostu olmalıdır bence çünkü iyi günde zaten herkes herkesin yanında. Kötü günümde de beni iyice itiyorsa batağa bir insan dostum mudur? Yoksa onunda mı kötü günüdür hıncını benden çıkarmaktadır. İki insan artık konuşamaz, anlaşamaz hale geldiyse o ilişki bitmeli midir? Ya yalan dolan, suçlamalar, hakaretler girdiyse işin içine.

İşte böyle kafam karışık.

Buralardayım, mimlerinize cevap veremedim, bloglarınızı okuyamadım ama siz beni anlarsınız biliyorum afedersiniz.

2 Haziran 2012 Cumartesi

Hastane Günlükleri - 5

10 Şubat 2011



Bugün buralarda hiç huzur yok, gerginlik çok. Sanırım kapalı alan sıkıntısı, karlar ile kaplı bahçe ve bu soğuk havalar bizi mahvediyor..

Sabah oda arkadaşım ile yaptığım saçma tartışma sonrasında annemin ziyaretçi olarak gelmesi ve onu ağlarken görmek ve hiçbir şey yapamamak!!!!!!!!

Lanet olsun! Elimden hiçbirşey gelmiyor. Ben burada bir hallerde, annem orada başka bir halde....

Para yok, kardeşlerim, annem, ananem... ve ben onlara bakamıyorum! Çok üzülüyorum günlük çok!!!

Neden bir çözümü yok tüm bunların? Ben nerede hata ediyorum ne yapabilirim?

Annem daha fazla üzülmesin, anneannem de hep yanımızda olsun ne olur.

Ve ben ne kadar değersiz, işe yaramaz bir insanım.

Daha fazla yazamayacağım..............................................................................

29 Mayıs 2012 Salı

Elmyraucuc diyorki;

Merhaba,

Ben psikolojik hastalığı olan bir bireyim, Sert çıkışlarıma, bağırmalarıma, triplerime, sevgi budalalığıma, sevgi açlığıma katlanmak zorundasınız anca böyle bir durumda DOST, SEVGİLİ, AİLE olabiliriz ve ancak bu durumda bende sizin her şeyinizi olduğu gibi kabul edebilirim. SEÇİM SİZİN!!! Beni dinlediğiniz için TEŞEKKÜRLER, öpt. kib. bye.

20 Mayıs 2012 Pazar

Hastane Günlükleri - 4

9 Şubat Pazar 2012


Yine hastanedeyim, döndüm, yine aynı yatış işlemleri ile uğraştık, prosedür her zaman canımı sıkmıştır ama her kurum ve kuruluşun kendine göre kuralları vardır uymak gerekir.

Bu defa tedavim başlıyor, hemşirelerden uzun uzun ön bilgilendirme dinledim burada tedaviler en az 3 hafta oluyormuş, bu ufak bina, bu oda, bu yatak ve bu insanlar en az üç hafta boyunca evim ve ailem olacaklar.  Buranında uzun bir kurallar listesi var, kurallara uyacağına dair bir imza atıyorsun. Çok zor değil bir amaç için buradayım değil mi?

Öfke durumumu yenmeliyim ve hayatıma yeni bir başlangıç yapmalıyım, yeni ve güzel bir iş, belki bir kanalda belki bir şirkette belkide bir dizi setinde bilemiyorum.

Burada 2 doktorunuz oluyor biri asistanınız genelde görüşmeleriniz onunla ve haftada bir uzman doktorunuzu görüyorsunuz o zaten sizin bütün asistan görüşmelerinizden haberdar oluyor.

Benim asistanım F. öyle tatlı biriki, kara kara kocaman gözleri, kıvırcık saçları, küçücük kırmızı dudakları ve sakin ses tonuyla size huzur ve güven veriyor sanki.  Bugün gelir gelmez beni odasına çağırdı annem ile babamın tanışmalarından başladık, benki ayrı bireylerin çocuğu olarak babamın kokusunu bile bilmezken kulaktan dolma bir kaç bilgiyle ona anlatmaya çalıştım her şeyi..

Her şey..... o kadar kesik kesik ki...

Neydim ben? Ne oldum? Nasıl oldum?

Olayları aktarırken duygularımı aktaramıyorum! Üzgün müydüm? Kırgın mı? Kızgın mı?

Hiç bulamıyorum cevapları ne hissediyordum ben çocukken?

Ortaokul ve Lise!

Hepsi, her şey o kadar kesik ve kırık...

Benim çocukluğum, ergenliğim bir yerlerde kayboldu...

Onları burada bulup ne hissedeceğimi öğrenebilecek miyim?

Kendime bir şekilde umut vermem lazım. Korkuyorum, ürküyorum...

19 Mayıs 2012 Cumartesi

Eyvah elmyraucuc Mutfakta! - Kremalı Körili Tavuklu Makarna

Sonunda ben de mutfağa girdim ve kardeşlerimin en sevdiği makarnayı dahada sevdirmek için daha özenli olsun diye onlara yemek yaptım^^

Pek öyle ev kızı değilimdir biliyorsunuz, mutfak, temizlik, ev işleri pek olayım değildir ama sanırım bundan sonra Mutfak işleri gayet net olayım olmaya başlayacak çünkü inanılmaz keyif aldım.

Geçelim Tarifimize;

Evde bir gece önceden annemin fırında pişirdiği tavuk vardı, çocuklar da benden makarna istediler, erkek kardeşim "abla sos yapabilir misin?" diyince elimdeki malzemeleri birleştirip Kremalı Körili Tavuklu Makarna yapmaya karar verdim.

Malzemeler:
1 diş sarımsak
1 tatlı kaşığı köri
1 hazır krema
1 paket makarna
Tavuk (Eğer siz pişirecekseniz yeni alacaksanız parça göğüs ve ya kalça eti alırsanız olur)
Tuz
Sıvı Yağ
Kekik





Önce makarnanın suyunu koyarak başlıyoruz, makarna suyu fokur fokur olana kadar blogumuzda gezeriz, facebook, twittera falan bakarız zaman hemen geçer, makarna suyu kaynayınca bir çimdik tuz ve bir gıdım sıvı yağ koyuyoruz suyun içine ve hooop diye makarnaları salıyoruz. Şöyle bir karıştırdıktan sonra saatimize bakalım tam 8 dakika tutacağız. 8 dakika sonra tam kıvamını almış olacak makarnamız :)

4. dakika da tavaya yağımızı koyuyoruz ve sarımsağı ufak ufak doğrayıp tavada şöyle bir çeviriyoruz ardından tavukları hemen ekliyoruz.. Miss gibi kokmaya başlıyor şu dakikadan itibaren. Benim tavuklarım önceden piştiği için ben 4. dakikada başladım ve çok az kızartacağım tavukları, siz tavuğu yeni aldıysanız daha önce başlamalı ve suyunu salıp çekmesini beklemelisiniz pişmesi için unutmayın olur mu? Tavuklarımız kıvama gelince kremayı döküyoruz hemen yanına, kremada iyice kendini salıyor ve mis gibi kokular salmaya devam ediyorlar hep beraber :) Hemen köriyide üstüne ekleyip iyice karışım birbirinle haşır neşir oluncaya kadar karıştıralım..

Bu sırada makarnamız hazır, süzüyoruz ben yıkamıyorum makarnayı siz isterseniz yıkayıp, tencerede biraz ısıtın.

Eğer tavamız geniş ise makarna ile sos karışımını orada karıştırabiliriz ama benim tavam geniş değildi ben önce makarnaları geri tencereye attım, altını yaktım ve tavadaki sosu makarnanın içine döktüm, uzunca bir süre karıştırdım hepsini birbirine geçinceye kadar :)











Göz kararı artık olduğunu anlayınca servisini yapabiliriz. Tabağa makarnayı koyduktan sonra kekik serpinki hem güzel görünsün hemde tadını alsın :)

Yemeğin sonucu; Kız kardeşim iki tabak üstüste yedi, erkek kardeşim çok beğendiğini söyledi :) Bence de pek bir lezizdi :)

Bu tarifler mutfak kuşu bayanlar için değil ama benim anlatışımla bence tüm bekar erkekler bile bu yemeği yapabilir hemde leziz :)

Hadi bakim orda burda tabağına 20 lira vermeyin oturun evde ucuz ucuz yiyin hemde bol bol :)

Deep Not: Yemek tarifimi bloga koymak yemeği pişirdikten sonra geldi aklıma önceden gelseydi bol fotoğraflı bir sunum olurdu, bir dahakine artık :)

18 Mayıs 2012 Cuma

Teyze olmak

Bugün Teyze oldum, bebeklikten beri yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen kuzenim biricik kız kardeşim Ayşem bugün minik bir bebek dünyaya getirdi, kokusunu duyamasam da ona dokunamasam da ben bugün Teyze oldum. Miniğimi görmeye gözlerini dünyaya açtığında yanında olmayı çok isterdim ama hayatsal sorunlar yüzünden bugün onların yanında olamadım en kısa zamanda gidip haretle önce Orhan Efe'mi sonra Ayşem'imi kucaklayacağım. Teyze olmak gerçekten çok acayip bir duyguymuş bundan tam 14 sene önce abla olduğumda ufak bir kıskançlık hissetmiştim 12 sene önce 2. kez abla olduğumda ise inanılmaz bir sevinç vardı ve şimdi Teyze oldum çok değişik bir duygu bu; içimde inanılmaz bir sevinç var açıp açıp yiğenimin fotoğrafına bakıyorum kokusu burnuma geliyor ve içimi inanılmaz bir sevinçle yanlarında olamamanın verdiği burukluk kaplıyor.

Belki benim için şu hayattaki en önemli kişinin kaybettiğim meleğim teyzem olduğu için bu kadar değer buldu içimde bu sıfat belkide bebeğimiz dayımın adını taşıdığı için bu kadar önemli oldu benim için bilemiyorum. 

Çok mutlu bir hayatı olsun bebeğimizin, analı babalı büyüsün, başarılar önünde dizilsin..

Hoşgeldin dünyamıza Orhan Efe'm hoş geldin.

17 Mayıs 2012 Perşembe

Bazen diyorum yanlış zamanda doğmuşum.

Bugün uzunca bir süre elektrikler kesildi, meğer hayatımızda ne kadar büyük bir yeri varmış elektriğin, sabah uyandık elektrik yok, ocağın çakmağı bile çalışmıyor geçtim televizyonu, bilgisayarı.

Ses takıntım yüzünden yemek bile yiyemedim bu sessizlikte herkesin ağzından çıkan sesi duyup delireceğim diye tek başıma kahvaltı yapmaya karar verdim resmen. 

Eskiden insanlar nasıl yaşıyorlarmış elektriksiz, düşünün koca sarayda insanlar boş boş oturuyormuş bütün gün; eh onlar entrika yapmasında biz mi yapalım? Biz ışık olmadan önümüzü göremezken eskiler gaz lambasında oyalar yapıyorlarmış.

Daha mı çok kitap okuyorlarmış daha mı kültürlüymüş insanlar eskiden?

Bazen ütopik düşüncelerime engel olamıyorum bir sabah uyanıyormuşuz cep telefonu diye bir şey yok çat diye hayatımızdan silinmiş, kaç kişi delirirdi acaba? Iphone'umu çaldırmasaydım o deliler arasına bende girerdim ama şimdi girmem çünkü; Cep telefonumu gün içinde elime 1 kez alıyorum o da yatarken bakmak için biri aramışmı diye, o kadar umrumda değil.

Bir düşünün internetin gittiğini bir evde üç kardeş oturup şu an üç ayrı bilgisayardan takılıyoruz ve üçümüzde birbirimizden haberdar değiliz. Ben gribim mesela şu an nasılsın abla diye sormazlar bile, herkes kendi küçük sanal dünyasında takılıyor.

Bazen diyorum yanlış zamanda doğmuşum.

11 Mayıs 2012 Cuma

Lanet



Bugün bir başka sıkıldım lanet olsun
Düştüğümde kanayan bacağımı izlediğimde hissettiğim gibi hissediyorum bugün
Lanet sigaram bittiğinde boş pakete bakar gibi hissediyorum
Ben tekelden bira alırken, işe giden insanların bana bakışı gibi hissediyorum kendimi bugün
Lanet olsun bugün yine ufacık bir kız çocuğu gibi ağlıyorum
Kız çocukları neden hep ağlar o ufacık beyinlerinde neler kurarlar kim bilir belki bende farketmeden kuruyorumdur kafamda bir şeyler ve ağlamaya başlıyorumdur
Kalkarken kocaman bir yudum alacakmışım gibi içeceğimden hararetli bugün
Kurumuş dudaklarım sanki kullanılmayan bir sabun gibi çatlamış
Uzun soğuk gecelerde ilk yatağa girdiğinde yakalandığın sıtmanın verdiği yorgunluk gibi yorgunum bugün
Ve bir hasta kadar umutsuzum bugün
Lanet olsun bana Lanet olsun bugüne

8 Mayıs 2012 Salı

Hastane Günlükleri - 3

8 Şubat Çarşamba 





Evdeyim günlük, Okmeyda'nından yeni geldim, neden dediğini duyar gibiyim. Erenköy'den taburculuğumu verdiler kan almak için iki günlüğüne izinli çıktım, daha yeni yatmıştım ama biliyorsun bir insan Akdeniz Anemisi olunca en fazla üç haftalık planlar yapabiliyor. Üç haftada bir mecbursun kan almak için, kontrol için doktora gitmeye, doğduğum günden beri bu böyle, kalıtsal hastalık, genetik hastalık dedikleri bu. Evet, şükrediyorum daha kötü bir şey olmadığına bazen ama bazende isyan edesim geliyor her şeye. Diğer insanlar gibi sırtına çantayı vurup uzun bir yolculuğa çıkamazsın bir yerde üç haftadan fazla kalamazsın, ömrün boyunca bütün planların üç haftalıktır.

Bu nasıl bir şeydir bilir misin? Bilemezsin yaşayan bilir bir de yürekten hissedersen bilirsin. İçini kemirir ve çocukluktan başlar bu kemirmeler çünkü kemik yapın bile farklıdır hem ailenden hem diğer insanlardan.. Hastaneden arkadaşlarınla dışarıdayken kardeş sanırlar seni ve bir tek onların yanında rahat olabilirsin olabildiğince çünkü saklaman gereken hiçbir şey yoktur. Onlarda yaşadıklarını yaşamıştır, acılarını çekmiştir.

İlk okula yazılmak istediğimde sarılık zannedilip kapılardan kovulmuştum ben, ilk işime girdiğimde de bununla ilgili onca sorunlar yaşadım.

İnsanlara kabul ettirmen zordur, devlet bile sana %70 özür oranı verir ama ne özürlüsündür ne sağlam arada kalmışlık hep yer bitirir dedim ya deminde kemirir içini belki bu yüzdendir çektiğin psikolojik sorunlar doğduğun günden beri hep aradasındır.

Yarın geri döneceğim Erenköy'e ve oradaki arkadaşlara, hemşirelere herkese anlatmak durumunda kalacağım tüm hayatım boyunca olduğu gibi sil baştan ince ince anlatacağım çünkü ya yanlış anlarlarsa ya bulaşıcı sanarlarsa diye bir korku saracak tüm bedenimi.

Anlatması zor yaşaması ondan daha zor.

6 Mayıs 2012 Pazar

Yine ağlattın beni Cemal Süreya

ÇOK YÖNLÜ BLOGGER ÖDÜLÜ'NÜ BEN DE KAPTIM

Sevgili Deeptone hiçbir blog arkadaşını birbirinden ayıramamış ve benide aralarına katıp bu ödülü layık görmüş;
Versatile Çok Yönlü Blogger Ödülü. Çok çok çok teşekkür ediyorum kendisine.

Ödülün kuralları ise şöyle:

1. Siz de 11 arkadaşınıza vereceksiniz bu ödülü

Fragile , Madam B,Bayan Misi, Dilek Afiyon Avci, 
Fulya, Sitare, 
Herdemlezzet~Arzu~ , FilizHemere - Nyks , Profösör,
Aylin Şahin

2. Ödül aldıklarını bloglarına gidip haber vermeniz gerekiyor.

Zevkle uğruyorum sürekli zaten her birinin bloguna.. :)


3. Kendimizle ilgili 7 gerçek paylaşıyoruz.

Daha önce kendim ile ilgili 7 gerçeği yazmış mıydım ne?


4. Size ödül veren kişiye teşekkür edin.

Deeptone, beni de layık gördüğün için çok çok çok teşekkür ederim^^


5. Versatile Blogger Ödül fotosunu blogunuza ekliyorsunuz.

Eklemiştim bile^^

5 Mayıs 2012 Cumartesi

MİM SORUSU:'KADINLARA SUNULMUŞ TEK GELECEK EVLİLİK MİDİR ?'

Mim sorusu Misi'den gelmiş, çok beklettim biliyorum ama yazmak istememek çok kötü bir hastalık.

Neyse gelelim konumuza;

KADINLARA SUNULMUŞ TEK GELECEK EVLİLİK MİDİR ?

Hayır, asla öyle olamaz. Günümüz kadınları, çalışıyor, okuyor, tek başına ayakta durabiliyorlar. Gel görki bazen böyle olmuyor; benim de bir çok arkadaşım evlilik ile kafayı yemiş durumdalar. Bence bu evlilik ile gelecek olayına kendimiz kendimizi adapte ediyoruz. Arkadaşım evlendi bende evleneceğim, eyvah yaşım geçti evlenmem lazım gibi bir çok bahanemiz var evlenmek için.

Erkeklere sunulmuş tek gelecek asıl evliliktir bana göre çünkü; Bir kadına ihtiyaçları vardır arkalarını toparlayacak, eğer anneleri evlen diye tutturursa, çılgınlar gibi etrafta "evlerinin kadını" olacak hatun kişisini arar dururlar.

Biz kadınlarda olan durum ise ya yaşımızın geçip gittiğini farkettiğimiz için ya sosyal baskı yüzünden yada çocuk sevdası.

Ben kadınların geleceğinin evlilik olduğuna inanmıyorum. Günümüz Türkiyesinde güçlü olmamaları için hiçbir sebep yok.

Konuyu Aradia'ya paslıyorum, bakalım o ne düşünüyor bu konuda :)

27 Nisan 2012 Cuma

Hastane Günlükleri - 2

07 Şubat Salı


Dün  yemek saatinden, tedavi saatine kadar yemekhanede oturdum, yer altı diyorum buraya bodrum katında, ufacık camları olan bir yer, orada bile parmaklıklar var. Yemekten sonra grup toplantısı vardı herkese kendimi tanıtmak biraz zor oldu, kendime taktığım sıfat işsiz bir sinemacı oldu sanırım sinemacı kimliğimi daha çok seviyorum. Öğretmenler var burada, onlarda buradalar kimi eşinden, kimi çocuğundan dertli, buradaki kadınlar grup toplantısında daha bir çıplaklar o an konuşulan konu neyse her şeyi anlatıyorlar onunla ilgili yaşadıkları.

Utanmıyorsunuz burada, utanma duygunuz gidiyor çünkü; Burası yargılama sözcüğünün kaybolduğu yer kimse sizi hiçbir hareketiniz için yargılamıyor size kızmıyor... Soyunursunuz sizde burada olsanız sizde soyunur dökersiniz neyiniz var neyiniz yok ortaya.

Dün telefonum geldi, günde iki telefon hakkınız var. Önce Lilith aradı benim biricik dostum ilk arayanın o olması beni kendime getirdi sakinleştirdi ve yalnız olmadığımı hatırlattı bana hemen ardından evdekiler aradılar annem biraz üzülmüş, ağlamış beni burada bıraktığı için.

Ön yargılarımız işte oysa kötü bir yer değil burası ve profesyonel bir yardım almanın hiçbir zararı yok.

Tedavi saatinde bana bir ilaç verdiler küçük mor bir ilaç mor diyeceğim bu ilaca mordu çünkü; Günlerdir uyuyamayan ben o küçücük morun etkisiyle güzel uyumuşum.  Uyumanız lazım elmyra hanım dedi hemşire suratıma dik dik bakarak.

Şimdi yine yeraltındayım kahvaltıdan sonra yaktım sigaramı, günler nasıl geçecek burada hiç bilmiyorum.

Gece biri kalkıp sürekli üstümü örtüyordu; Oda arkadaşlarımdan biri olsa gerek, nereden bilecekler benim dağınık olduğumu ve böyle uyuduğumu?

Kahvaltıya inerken hemşirenin elmyra hanım diye beni bir yakalaması vardı, akıllara şaşkınlık 4 tüp kan aldılar benden şimdi bakıyorum hala damarlarım mosmor onun etkisiyle alışığım aslında ben bu kadar gözümü açar açmaz hiç olmamıştı.

Ahh bir saniye spora çağırıyorlar gidiyorum.

Ayh spor gerçekten çok zevkliydi, hep birlikte grupça ince uzun koridorda bir oyana bir buyana sallandık durduk, her sabah katılmamız gereken bir aktiteymiş, yoklama bile alıyorlar valla, en son lisede mi oluyordu bu işler?


07 Şubat Salı 11:25 

Doktorlarım ile konuşmak için yanlarına çağırıldım. İki insanın karşısında hayatını anlatmak ve ağlamak çok zor. Bu insanlar benim hiçbirşey'im değiller, arkadaşım, ailem değiller beni tanımıyorlar bile ve ben onlara anlatmak zorunda kalıyorum. Unutmaya çalıştığım şeyler onların karşısında dökülüyor dudaklarımın arasından, zihnim bana oyun oynuyor sanki, beynim ise onlara eşlik ediyor ve dudaklarım son noktayı vuruyor. BU İLGİNÇ! Kendi kendini eleştirirken buluyorsun birden kendini onların karşısında. Sonra etrafındakileri anlatıyorsun.

Ve farkediyorsun aslında her zaman tek destekçin yine ailen olmuş.

26 Nisan 2012 Perşembe

Tüm zamanların en şahane kitapları

 Hepimiz yazıyoruz, aynı zamanda okuyoruzda... zaten okumayan bir insanın yazma şevki olmaz - olamaz sanmıyorum.. Sabit Fikir'de bir yazıya rastladım, tüm zamanların en şahane kitapları seçilmiş hemde yazarlar tarafından, göz gezdirdim listeye aralarından okumadığım bir kaç tanesini ajandama yazdım kısa zamanda okuyacağım, bir de kütüphaneme göz attım; Orada da eksiklerim var onları da tamamlayacağım...

Bu listeyi sizlerlede paylaşmak istiyorum buyrun;

Listeye katkıda bulunan yazarlar arasında Normal Mailer, Ann Patchett, Jonathan Franzen, Claire Messud, and Joyce Carol Oates gibi isimler de var.

İşte yazarların favori kitapları:
20. yüzyılın en iyi 10 romanı:
1. Lolita – Vladimir Nabokov
2. Muhteşem Gatsby – F. Scott Fitzgerald
3. Kayıp Zamanın İzinde – Marcel Proust
4. Ulysses – James Joyce
5. Dublinliler – James Joyce
6. Yüzyıllık Yalnızlık – Gabriel Garcia Marquez
7. Ses ve Öfke – William Faulkner
8. Deniz Feneri – Virginia Woolf
9. Bütün Hikayeler – Flannery O’Connor
10. Solgun Ateş – Vladimir Nabokov

19. yüzyılın en iyi 10 romanı:
1. Anna Karenina – Leo Tolstoy
2. Madame Bovary – Gustave Flaubert
3. Savaş ve Barış – Leo Tolstoy
4. Huckleberry Finn’in Maceraları – Mark Twain
5. Anton Çehov’dan Hikayeler – Anton Çehov
6. Middlemarch – George Eliot
7. Moby-Dick – Herman Melville
8. Büyük Umutlar – Charles Dickens
9. Suç ve Ceza – Fyodor Dostoevsky
10. Emma – Jane Austen

Seçilen kitap sayılarına göre yazarlar
1. William Shakespeare – 11
2. William Faulkner – 6
3. Henry James – 6
4. Jane Austen – 5
5. Charles Dickens – 5
6. Fyodor Dostoyevski – 5
7. Ernest Hemingway – 5
8. Franz Kafka – 5
9. James Joyce, Thomas Mann, Vladimir Nabokov, Mark Twain, Virginia Woolf – 4

Kazandıkları puana göre yazarlar
1. Leo Tolstoy – 327
2. William Shakespeare – 293
3. James Joyce – 194
4. Vladimir Nabokov – 190
5. Fyodor Dostoevsky – 177
6. William Faulkner – 173
7. Charles Dickens – 168
8. Anton Çehov – 165
9. Gustave Flaubert – 163
10. Jane Austen – 161

Kaynak: Sabitfikir

24 Nisan 2012 Salı

Ankaralılar! Hadi Tiyatro'ya...


 Daha  önce İstanbul Tiyatro festivali ile ilgili serzenişte bulunmuştum, çok pahalı olduğuna dair, özürlüler, yaşlılar hatta öğrencilere bile bir indirim olmadığına dair, Tiyatronun sadece maddi durumu yüksek kişi ve kişiler tarafından izlenmesi gereken bir sanatmı olduğunu sorgulamıştım burada.

Şimdi ise Tiyatro ile ilgili güzel bir haber vereceğim kötü olan tarafı ise sadece Ankaralıları ilgilendiriyor.

Ankara Üniversitesi 3. Tiyatro Festivali 28 Nisan - 6 Mayıs arasında hemde ücretsiz. Ben eğer Ankara'da olsam yüzsüzlük edip her oyunu izlerdim. Eğer sizde Ankara da iseniz öyle yapın ve Ankara Üniversitesi Tiyatro Topluluklarını bu güzel emeklerinde yalnız bırakmayın. Hatta sattıkları ufak tefek şeyler varsa bile masraflar için kesinlikle alın. Biz Grup Yorum konserinde önümüze gelen masraflar için satılıyor denilen her şeyden almıştık. Hizmetlerin karşılığı elbet verilmelidir.

Tiyatro Festival'inin Programı ise şöyle;

28 Nisan Cumartesi
12:30 “Zortlangalı” Lusika MOLİER
Ekip 399 Tiyatro Topluluğu-Akdeniz Üniversitesi
Yer: DTCF Farabi Salonu
16:00 “Vişne Bahçesi” Anton ÇEHOV
Yeditepe Üniversitesi Tiyatro Kulübü
Yer: DTCF Farabi Salonu
19:30 “Üç Kuruşluk Opera” Bertolt BRECHT
AFTİT-Ankara Üniversitesi
Yer: DTCF Farabi Salonu

29 Nisan Pazar
12:30 “Küçük Bir Hikaye Konusu” Anton ÇEHOV
EBFTİT-Ankara Üniversitesi
Yer: DTCF Farabi Salonu
16:00 “Açık Denizde” Slamovir MROZEK
Tiyatro Akademi-Gazi Üniversitesi İİBF
Yer: DTCF Farabi Salonu
19:30 “Anahtar Sahipleri” Milan KUNDERA
Gaziantep Üniversitesi Tiyatro Oyuncuları Topluluğu
Yer: DTCF Farabi Salonu

30 Nisan Pazartesi
13:00 “İstanbul Spontanite Tiyatro Gösterisi “
İstanbul Spontanite Tiyatrosu
Yer:Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji Binası Abdülkadir Noyan Salonu
19:30 “Kısmet” Gülriz SURURİ
Penguenler Tiyatro Topluluğu-Ankara Üniversitesi
Yer:Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji Binası Abdülkadir Noyan Salonu

1 Mayıs Salı
15:00 “Ödenmeyecek Ödemiyoruz” Dario FO
Tiyatro Poetika-Anadolu Üniversitesi
Yer:Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji Binası Abdülkadir Noyan Salonu
19:30 “İçerdekiler” Melih Cevdet ANDAY
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Oyuncuları
Yer:Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji Binası Abdülkadir Noyan Salonu

2 Mayıs Çarşamba
13:00 “İstanbul Efendisi” Müsahipzade CELAL
Kocaeli Üniversitesi Tiyatro Kulübü
Yer:Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji Binası Abdülkadir Noyan Salonu
19:30 “Kaynanam Nasıl Kudurdu” Hüseyin Rahmi GÜRPINAR
VEFTİT-Ankara Üniversitesi
Yer:Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji Binası Abdülkadir Noyan Salonu

3 Mayıs Perşembe
13:00 “Oyun Nasıl Oynanmalı” Vasıf ÖNGÖREN
Kadir Has Üniversitesi Tiyatro Topluluğu
Yer:Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji Binası Abdülkadir Noyan Salonu
19:30 “7 Kocalı Hürmüz” Sadık ŞENDİL
LABARBA-Ankara Üniversitesi
Yer:Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji Binası Abdülkadir Noyan Salonu

4 Mayıs Cuma
13:00 “Cansıkıntısı ve Heyecan” Metehan BUDAK
Siyah Perde-Kocaeli Üniversitesi
Yer: Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi 50. Yıl Salonu
19:30 “Savaş Baba” -Yakovos KAMBENELLİS
ANETİT-Ankara Üniversitesi
Yer: Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi 50. Yıl Salonu

5 Mayıs Cumartesi
12:30 “Mahagonny Kentinin Yükselişi ve Düşüşü” Bertolt BRECHT
Muğla Üniversitesi Müzikal Topluluğu
Yer:Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji Binası Abdülkadir Noyan Salonu
16:00 “Siyah Beyaz Yazar ya da Gri Oyun” Büşra ÖZSOY ve Kübra BAYRAMOĞLU
Hacettepe Üniversitesi Tiyatro Topluluğu
Yer:Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji Binası Abdülkadir Noyan Salonu
19:30 “Ayak Takımı Arasında” Maksim GORKİ
ATO-Ankara Üniversitesi
Yer:Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji Binası Abdülkadir Noyan Salonu

6 Mayıs Pazar
12:30 “Atuan Mezarları” Ursula k. Le GUİN
Yaşayan Tiyatro-Anadolu Üniversitesi
Yer:Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji Binası Abdülkadir Noyan Salonu
16:00 “Çöpçatan” Thornton WİLDER
KOÇ Oyuncuları-Koç Üniversitesi
Yer:Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji Binası Abdülkadir Noyan Salonu
19:30 “Ve Medea… Ve Mediha… Ve Zehra…” – Yazan: Euripides, Seneca, Robinson Jeffers, Yüksel Pazarkaya ve Güngör Dilmen
Ankara Üniversitesi Tiyatro Bölümü
Yer: Ankara Üniversitesi DTCF Melahat Özgü Sahnesi

28-29 Nisan etkinlikleri DTCF Farabi Salonunda
4 Mayıs etkinlikleri Eczacılık Fakültesi 50. Yıl Salonunda
30 Nisan-1-2-3-5-6 Mayıs etkinlikleri Tıp Fakültesi Morfoloji Binası Abdülkadir Noyan Salonunda
6 Mayıs kapanış oyunu ise DTCF Melahat Özgü Sahnesinde gerçekleşecektir.

Tiyatro Festival'inin programı Ücretsiz Etkinlik Rehberinden alınmıştır. 

Singing In The Rain














 Kendini nasıl hissediyorsun?

Bu aralar kendimi sonbaharda uçuşan tek bir yaprak gibi hissediyorum rüzgar nereden eserse oraya..

Vurulduğun dizelerden aklına ilk geleni?

Fırından çıkmış simit kadar kırmızıyım sana
Gül gibi, renginde isyan taşıyan halk kadar
Bir çocuk ağlar ya, annesinin yüreği kadar kırmızı...
Sanki hiç gelmeyeceksin ve ben orada öyle beklerken 
bir sevgili özler ya, sigarasının ateşi kadar kırmızıyım sana... 

Son zamanlarda izlediğin hangi filmi çok beğendin (ve favori repliği) ?

Başka Dilde Aşk



'sana büyük bir sır söyleyeceğim korkuyorum senden
korkuyorum yanın sıra gidenden pencerelere doğru akşam üzeri
el kol oynatışından söylenmeyen sözlerden
korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan korkuyorum senden
sana büyük bir sır söyleyeceğim kapat kapıları
ölmek daha kolaydır sevmekten
bundandır işte benim yaşamaya katlanmam
sevgilim'
Louis Aragon

 En sevdiğin "The Smiths" şarkısı hangisi?

The Smiths sevmiyorum desem? Ayıp olmaz di mi?


Bu mim de burada bitti yakup, kahveli mis bon ve Aradia'yı mimliyorum^_^

23 Nisan 2012 Pazartesi

So sweet blog award

Sonunda bende ipekbocegi'nin beni layık gördüğü bu ödül için teşekkür etme imkanı bulabildim. Senden başkası layık görmesdi beni zaten ^_^

Ödül için teşekkür ediyor ve aynen bu ödülü 'e paslıyorum ^_^ 

1) Mesleğin seni mutlu ediyor mu?

Şu an işsiz olduğum için işsizlik beni evet çok mutlu ediyor, yan gel yat ^_^

2) Dilediğin meslek miydi?

Sinemacıyım aslen ve bu dilediğim meslekti, küçükken oyunlarımız senaryolu olurdu bizim ve öyküler hep benden çıkardı

3) Yalnız mı ilişkide yaşamayı mı tercih ediyorsun?

Geçen gün bir tweet görmüştüm.
Birisi ile beraber mutsuz olmaktansa tek başıma mutsuz olurum daha iyi diye. Son yaşadığım iki ilişki beni artık erkeklerden korkar hale getirdi o yüzden yalnızlığı tercih ediyorum şu anda.. İleride belki "Sana dokunmak insanları affetmek gibi" diyebileceğim biri karşıma çıkar bilinmez.

4) Tatsız durumlardan kaçınmak için yalan söyler misin, dürüst ol?
 Yalan söylemiyorum, tatsız durumlardan da kaçınmıyorum hayatım bu aralar yeterince tatsız zaten. Biri üstüme geliyorsa ondan bile kaçmam bilerek üstüne giderim, kavga olacağını bilsem bile, o kadar kaçmıyorum yani tatsız durumlardan.

5) Yabancı bir dil konuşuyor musun?
Kendime ait bir dilim var evet. Ben hiçbir dil bilmeyen yegane bir insanım :)

6) Rüyandaki evde oturuyor musun? Taşınmak veye yurt dışına gitmek istiyor musun?

Hayır rüyamdaki evde değilim malesef ve asla ülkemi bırakmayı düşünmüyorum, ama bu şehirden taşınsam iyi olacak.

7) Mobilya değiştirmeyi sever misin?

Seviyorum ama sevdiğim kadar sık değiştirecek maddi durumum yok :)

8) Çevre hayvan koruma hiç katkın var mı?

Sokaktan iki güzel kedi aldım, çevremi kirletmemek için ekstra çaba sarfediyorum, bir derneğe veya kuruluşa kayıtlı değilim.

 9) Televizyon ve filmleri sever misin?

Türk sinemasından pek hoşlanmıyorum, güzel dram işliyorlar ama komedi de çok kötüyüz malesef. Televizyon da fazla izlediğim söylenmez canım sıkıldıkça...

10) Bırakmak istemediğin kötü huyların var mı?
Çok çabuk sinirlenip parlıyorum biraz da alınganım, bunlar için tedavi de oluyorum. yani bırakmak niyetindeyim ama zamana ihtiyacım var.

11) Loto veya benzeri şans oyunu oynar mısın?
Şanssızım.

22 Nisan 2012 Pazar

Ölüm

Ölüm sıcaktır
Haberi soğuk
Duyduğunuz da sizi ürpertir
Sonra karşılaşırsın ölümle, kan kırmızıdır ölüm
Sıcaktır yakar içini
Sonra ıslak toprak kokusu ve tahta sesi
Ölüm sıcaktır
Haberi soğuk
Ölümü beklediğini söylesende çoğu zaman
Haberini duyunca içine bir korky basar
Simsiyahtır ölüm
Karartır seni
Dua sesi
Gül kokusu


Başın sağolsun kardeşim, seni seviyorum...

Fantastik Roman Okurları, Yazarları Kaleye Mum Diksin


Bu sabah böyle bir tweet ile karşılaştım hemen dedim ki "Benim blog dostlarım da bu konudan haberdar olsunlar. 

Bu yayın evi 30. yılını kutluyormuş edebiyata verdikleri destekten dolayı ben elmyraucuc olarak onlara teşekkürlerimi iletiyorum. 

Gelelim konumuza; 30. yılını kutlaması üzerine bir Roman yarışması başlatmışlar, Bu yayınevi 2012 Gençlik Edebiyatı Fantastik Roman Yarışması. 1. ye, 2.ye ve 3. ye çok şahane para ödülleri var. Eğer sizde Fantastik edebiyat dalında yazılar yazıyorsanız bence katılmaya değer. 

Peki şartları ne dediğinizi duyar gibiyim şartnameye buradan ulaşabilir ayrıca buradan indirebilirsiniz. 

Katılacak tüm blog dostlarımın kalemine hız ve başarı diliyorum. 


Ne yapacağını bilememek işte bütün mesele bu

Bir kitap okursun sıkılırsın, ama kitaptır kıyamazsın kenara atmaya, hadi bir sayfa daha güzelleşecek diye beklersin, ağdalı laflar edilmiştir kitapta, öyle bir edebiyat, ölesiye dram ve inanılmaz bir kurgu ama boştur hikayesi gerçekten, boştur yazımı, kitap olsun diyemi yazılmıştır, yoksa yazan bir şey yazmak mı istemiştir sadece, gezdirirsin çantanda ordan oraya, her eline aldığında 2 sayfa zor okursun ama kitaptır kıyamazsın kenara atmaya....

İşte öyle bir ruh halindeyim, ne yapacağımı bilemiyorum, kıyamıyorum...

21 Nisan 2012 Cumartesi

HERDEMLEZZET: DOMATESLİ ZEYTİNLİ MİLFÖY BÖREĞİ

HERDEMLEZZET: DOMATESLİ ZEYTİNLİ MİLFÖY BÖREĞİ


Herdem lezzet'in bu böreği, ağzımı sulandırdı, midemde hareketlenme yarattı, en kısa zamanda bende yapacağım ve bu güzel tarifi sizlerle paylaşmak istedim lezizzzzzzzzzzzzzzzz!!! :)

Dip not: Aradia bana bundan yap eve çaya davet et!

20 Nisan 2012 Cuma

Doktor olmak kolay değil azizim...

Bugün İl Özel İdaresi Ağız ve Diş Hastalıkları Hastanesi Okmeydanındaydım, size daha önce anlatmışmıydım bilmiyorum öndeki dişlerimden birinin kırılması üzerine Ataşehir Ağız ve Diş Hastalıkları Hastanesine gitmiştim orada denk geldiğim doktor ismini şimdi hatırlamıyorum bu dişe hiçbir şey yapılamayacağını söyleyip dişimi çekmişti, uzun zamandır bu dişimin olduğu bölge iyileşmemişti sonrada ben hastanede yatmak durumunda kalınca ben bu şekilde gezmek zorunda kalmıştım sonradan aldığım tepkilerden öğrendimki aslında bu diş çekilmese de kurturulabilirmiş, bu sebepten ötürü o hastaneye tekrar gitmek istemedim ve Okmeydanını tercih ettim. 

Kader buya hani Ev Alma Komşu Al diye çok güzel bir atasözümüz vardır aslında bu lafı Hastane alma doktor al olarak değerlendirebiliriz. Çarşamba günü randevu aldığım doktorun o gün bir şekilde izinli olması sonucunda Erkan Yalçın adında bir doktora denk geldim, kendisi dişlerimin röntgenini çekti başta çok ilgili gözüken bu doktor bana Cuma gününe randevu vererek yolladı. Alt dişlerimden bir tanesi kist yapmıştı ve onun çekilip yada kanal tedavisi olması gerekiyordu.
Şu iki günde uzun uzun düşündüm ve alt dişimdense şu boşluk olan dişimin benim için daha öncelikli olduğu kanısına vardım çünkü; Bu diş hem özgüvenimi kaybetmeme sebep olmuştu hem de istediğim gibi gülemiyor, konuşamıyordum.  Arkadaşlarım ve ailem bunun sorun olmadığını söylese de ben takıyordum kafama. 

Bugün Erkan bey ile randevuma gittim kendisine düşündüklerimi söyledim ve beni protez hekimi olan Bahar İlhan'a yönlendirdi o bir şey yapamayacağını söyleyip geri Erkan beye yönlendirdi hastanede resmen top gibi ondan ona fırlatıldım. Delirdim ciddi anlamda delirdim. 


Yetkililer televizyonlar da konuşurken doktor seçme hakkı, hasta hakları diye konuşuyorlar ama bu doktorların nesini seçeceğim nerede hakkımı arayacağım bende bilemedim o an....



Güya tam teşekküllü olan İl Özel İdaresi Ağız ve Diş Hastalıkları Hastanesi Okmeydanın da benim dişlerime çözüm bulacak bir doktor yokmuş, beni Çapa Tıp Fakültesine gitmem konusunda bilgilendirdiler. Delirdim, kudurdum ve Başhekim yardımcısına şikayetimi belirttim. Beni çok güzel bir şekilde dinleyen şu an adını bilmediğim Başhekim yardımcısı doktoruma gitmemi onu aracağını söyledi. Bir süre sonra doktorumun yanına gittim ve bana sunduğu çözüm. HARAKETLİ PROTEZ!!!!!!! Yani olmayan tek dişimin çözümü, geceleri dişlerimi bardağa koyacak bir hareketli protezdi. Sonuç ben hakaretler ve sinir krizi eşliğinde doktorun yanından çıktım. 


Bana bu hastaneyi öneren kuzenimi arayıp durumu anlattığım da Dt. Özgür Araç ile konuşmamı söyledi, Özgür bey neyseki hastanedeydi, kendisi ile kısa bir görüşmeden sonra dişlerimi kontrol edip bana Mayıs ayına tekrar randevu verdi DİŞİMİ TEDAVİ ve SABİT PROTEZ yapmak üzere.

Buradan ne anlıyoruz, doktor olmak kolay değil işte o da doktor bu da doktor. Üçüde aynı sıfata sahip aynı hastanede çalışan bu üç doktor arasındaki farka bir bakınız... 

Bahar İlkan ve Erkan Yalçın ikilisine buradan lanetlerimi sunuyorum...
Özgür Araç ve beni sabırla dinleyip çözüm arayan Başhekim Yardımcısı'na ise Teşekkürlerimi sunuyorum... 

Eğer olurda yolunuz İl Özel İdaresi Ağız ve Diş Hastalıkları Hastanesi Okmeydanı'na düşer ise gideceğiniz doktor Erkan Yalçın veya Bahar İlhan olmasın.... :) Aman dikkat! 

Doktor olmak kolay değil azizim...

Okumak cehaleti alır, eşeklik baki kalır...  


19 Nisan 2012 Perşembe

Hastane Günlükleri - 1

6 Şubat Pazartesi 


Şu an hastanedeyim, biraz ürkek bir ruh halindeyim, odaların kapısı kapalı saklanamıyorum, sigara odasına gidecek cesaretim yok. Kitap okumaya çalışıyorum koridor da her geçen sanki bana bakıyor. Bir yerden başlamam lazım bir süre burası evim olacak sanırım.  

Bugün gün boyu yatış işlemleri ile uğraştık her an vazgeçecek gibiydim ama sonunda onlar beni servise attılar bende bir "oh çektim" vazgeçmediğim için. Aslında girerken o yeşil demir kapıdan biraz korkmadım değil. Bahçe içinde demir bir kapı ve kilitleniyor, gerisi ufacık bir bina ve tel örgüler, çamlar. 

Hastaların konuşmalarına biraz kulak kabarttım 3 aydır burada yattıklarını duyunca epey şaşırdım açıkcası bir insan 3 ay böyle bir yerde ne yapar, ne içer, nasıl durur, ne düşünür? 

Terapistim çağırıyor, görüşürüz. 


Görüşme sonrası;

Tanışma görüşmesi epey uzun oldu, sorunlarımın kaynağına inmeye çalıştık, aslında ne sorunum var bende bilmiyorum sadece şu an buradayım ve yardıma  ihtiyacım var buna eminim. Her şeyin başlangıç noktası meleğime dayanıyor, onu kaybettiğim güne ve sonrasına biliyorum, onca zamandır ben bu yükü taşıdım ama artık tek başıma taşıyamıyorum. 

Ağlamadım görüşmede, anlattım usul usul olanları... 

Yemek vakti yemekhaneye gidiyorum... 

Yemekhane ile sigara odası aynı yer, yemek yemediğimiz saatlerde sigara içebiliyoruz burada.. 
... Kadınlar var burada, çırılçıplaklar,ülkemin yalnız kadınları, bazen mutsuz, bazen mutlu, bazen öfkeli.... 

18 Nisan 2012 Çarşamba

Bir Dilek Tut - Make a Wish

Bu sabah televizyon izlerken bir tv spotuna denk geldim... Bir dilek tut isimli bir sosyal sorumluluk projesi, reklamını o kadar güzel yapmışlar ki gözlerim doldu. Bende kendimi bildiğimden beri Talasemi hastasıyım, sanırım beni de en çok bu yüzden etkiledi.

Küçük bir kız çocuğu vardı reklamında; Ben de balerin olmak isterdim hasta oldum dedi.

Çok etkilendim. Çünkü; Bende hayatım boyunca hep bir hasta olarak yaşadım, dışarıdan baksanız hasta olduğumu asla anlamazsınız Allah'ıma şükürler olsun ama siz birde içimdeki bene sorun hasta olarak yaşamak nasıl bir şey.

Küçükken yorulurum diye istediğim okullara giremedim, hiçbir spor dalına eğilemedim, beden dersinden hep muaftım oysa ben çok iyi futbol oynarım.


Bir dilek tut derneği hayati tehlike yaşayan hayati tehlike taşıyan hastalıklarla savaşan hastaların bir dileğini gerçekleştirmek için kurulmuş... 

Onları ayakta alkışlamak istiyorum ve bu yolda başarılar diliyorum... 

Peki biz ne yapabiliriz onlar için; 5282'ye boş mesaj atarak 5Tl değerinde yardımda bulunabiliriz bu derneğe, sigara parası bile değil bence bir kez daha düşünün ve bir şeyler yapın... 

Herkesin hayal kurmaya hakkı var. 

17 Nisan 2012 Salı

18. İstanbul Tiyatro Festivalini kınıyorum!

18. İstanbul Tiyatro Festivali 10 Mayıs - 5 Haziran tarihleri arasında yapılacak. Öyle tutkulu bir tiyatro sevdalısı değilimdir şimdi burada tiyatro ile ilgili atıp tutamayacağım ama dayım bir tiyatrocuydu onu kaybetmeden önce bir çok oyun izlemiştim. O öldükten sonra bir veya iki oyuna gitmişimdir. Film festivalindeyken Tiyatro festivalinin reklamlarını görmüş ve Aradia ile gitmeye karar vermiştik. Araştırma görevi bu sefer onundu ve layığı ile yerine getirdi tabii...

Bizim için tam 4 adet oyun seçmiş Aradia. Yola Çıktığım Gün Sakin Serin Bir Sabahtı, Hamlet, Yanlızlar Klübü, Çehov Makinası... oyunlar çok güzel hepsinin konusunu tek tek okudum gidicez ya kesin eminiz... 


Lale kart sahiplerine öncelik tanıyorlarmış bilet almaları için, tamam anladık hadi öncelik sahibi oldular buyursunlar önceden alsınlar... Sıra bize geldiğinde malesef tek tip bilet var yani öğrencisi, özürlüsü herkes genel kategorisine giriyor. Yola Çıktığım Gün Sakin Serin Bir Sabahtı'ya zaten bilet alamıyoruz... Hamlet izlemek istesek 197 lirayı gözden çıkarmamız lazım biletixin koyduğu (tabir-i caizse geçirdiği) hizmet bedeli hariç, Yanlızlar Klübü için de bilet alamıyoruz nedense sanırım tükenmiş olmalı ya da hala lale kartlıları beklememiz gerekiyor, son olarak Çehov Makinası ise 40 yine biletix hariç. 


Sonrada Tiyatro'ya sahip çıkalım. Çıkalım çıkalım da nasıl çıkacağız hangimiz tek oyuna 40 lira (Hamlet'i saymıyorum o zaten sosyete için oynanıyor sanırım) verebilecek güce sahibiz ki 18. İstanbul Tiyatro Festival'inde "doya doya" oyunları izleyelim... 


Üstelik o öğrencisine, özürlüsüne sahip çıkmıyorken... 


Yazık... vallahi yazık.... 

16 Nisan 2012 Pazartesi





Daha önce bir çok konser, bir çok eylem, bir çok buluşma gördüm, o alandan bu alana geçtim, ama böylesini hiç görmemiştim. Gerçekten 200.000'i geçkin kişi  TEK YUMRUK olmayı başarabilmişti. Yaşlısı, genci, çoluğu, çocuğu, farklı dinler, farklı mezhepler hatta farklı diller TEK YUMRUK olmuştu, zaten bu demek değilmiydi TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE demek.. Hayal gibi ütopya gibi ama olmayak bir şey değil elbet olabilir. 
Burada siyaset konuşmuyorum yanlış anlaşılmasın, burada birlikten beraberlikten, kardeşlikten bahsediyorum.
Ve tüm bunlar Grup Yorum konseri altında olduğu için bir başkaydı. 16lı yaşlarımda şarap içerdik İznik göl kenarında ve Cemocan'ı söylerdik hep bir ağızdan sonra Karlıkayın ormanına geçerdik o yaşlarda daha bir delikanlıydık ve daha güzeldi o zaman her şey sanki. 
Dün işte o yaşlarıma geri döndüm ben, hayatımda halayın "h"sinden anlamayan ben halaya bile katıldım... 

Her şey o kadar güzel ve muhteşemdiki... 
Orada bulunan tüm yoldaşlara, kardaşlara teşekkürler... 


14 Nisan 2012 Cumartesi

Mim mim mim mim

Bir önceki mim yanlışmış, hiç söylemiyorsunuz... 100 kişi takip ediyor beni bunlardan 3 tanesi sadece okuyor desek nasıl farketmezsiniz yanlış mim yaptığımı aşk olsun... :/// Özlem mimi'ni yapmışım ama başlığına unutulmuş başlık demişim oysa o çok başka bir mimmiş :)

Şimdi öyleyse "Başlığı neydi bu mimin?" mimini yapalım....

Tabii yine beni ipekbocegi'm mimlemiş ve tabii yine bu mim sorulardan oluşuyor..

Hazır mısınız? Haydi buyrun.. *kahveden bir yudum çek, sigara yak*

1-Kendini seviyor musun?


Kendimi seviyorum ama megolomanlık boyutunda değil.. Bazen yaptıklarımı sevmiyorum ama genelde kendimle ilgili bir zorum yok, iyi hatunum, hoş hatunum, değer bilen hatunum :)

2-Yapmaktan hoşlandığın şeyler?


Blogum ile ilgilenmek.
Popmundo ve Second Life oynamak.
Yemek Yapmak.
Müzik dinlemek.
Etrafı toplayacağım diye kendi dağınıklığım arasında kaybolmak :)


3-Hedeflerin nelerdir?




Hedefim Sinema okumaktı ama okudum bitti ve işimden nefret ettim. Şimdi ise gerçekten tek hedefim Hindistan'da bir tatil başka da bir şey istediğim yok.

4-Kendini bir cümleyle anlatabilir misin?

Kadersiz.

5-Nefret ettiğin şeyler?

Sakız çiğneyenlerden ciddi anlamda nefret ediyorum, yemek yerken ağız şapırdatanlardan da nefret ediyorum ve çekirdek evet ondan da nefret ediyorum.

6-Favori film, şarkı, kitap?

Film:  Favori film hımmmm bu çok zor oldu;  Notebook






Şarkı:

Kitap: O kadar çok kitap varki sevdiğim, asla asla favori kitap seçemem aralarından ama başucu kitabın hangisi diye soruyorsanız size Kürk Mantolu Madonna derim :)



7-İlham aldığın kişiler kimlerdir?


Maeve Binchy'nin yazım tarzını çok seviyorum ben. Bestseller olmasına rağmen gönlümü ona kaptırdım.


8-Birisinin yazdığı ölüm notunu bulmuş olsaydın ne yapardın?


Önce okurdum sonra saklardım ve sonra yapacaklarım o kişinin kim olduğuna göre şekillenirdi. 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...