Milyonlarca kelime kafamın içinde uçuşurken, oraya buraya yazamadığım, kimseye söyleyemediğim şeylerin varlığı beynime ve yüreğime fazla geliyordu ve yine aldım bu sanal günlüğü elime...

22 Ekim 2011 Cumartesi

Kikirdek Reklam Ajansı Sunar

----Ağzınıza Layık Lezzetler 1----

Ülker Golden
Ece
Lezzet Dolgulu
Bütün Fındıklı


Bak bak bak bakın siz şunun kutusunda yazanlara.. Benim kutumda da bu kadar açıklama olsa benimde tadım bu kadar güzel olur di mi efendim?

Yalnız yaşamak iyi güzel, kendi ayakların üstünde duruyorsun falanda.. Kira ödesen, fatura kalıyo, hadi faturayı ödedin eve yiyecek alamıyorsun, giyecek kıyafet alamıyorsun. Kış geldi yavrum mont ister, bot ister iş yeri soğuk kazak ister bu dolaplar valla benimle ilgisi yok yaşam şartları..

Neyse ne diyorduk? Haaaaaa Ulker Golden Ece Lezzet Dolgulu Bütün Fındıklı.. hödö hödö heyyyyy

Velhasıl bugün Cuma grip olduğum için mi bilinmez bardaki müzik sesi baydı eve erken kaçtım, gelirken yemek almayı unutmuşum tabii... Dolapda sadece çilek sosu, çikolata sosu ve acı biber turşusu var.

Popmundoydu, blogtu, müzikti, diziydi derken...

Acıkmaya başladım. Bir kahveyle geçiştirirken çekmecede ona rastladım..


Beni kendine hapsetti sanki, bir kıt, bir kıt, bir kıt daha sonra kahveden koca bir yudum bir kıt daha hasta olmasam üstüne sigara yakıcam o kadar keyifli..

Neyse efendim... Tavsiye ederim :)





Kikirdek reklam Ajansı sundu!

19 Ekim 2011 Çarşamba

Grip olunca aklıma düştü Mahir abi...

Yılın ilk gribine yakalandık, eh yakalanmamak olmazdı, mikrobu kapmazsak baştan sonra bütün sene nasıl geçecek kırık kırık iyice bir hasta olacaksın ki en başından kışın sonra direncin yerinde olsun..

Tabii nasıl geçecek bu hastalık anı.. Sabahtanberi yok bir şeyim diye kendimi avutuyorum ama son bir saattir artık kendime de itiraf ettim.

Grip oluyorsun Elmyra Grip...

Eyvah kaçışın dostlar...
...An itibari ile huysuz, sinirli, depresif, mutsuz, kırılgan olacağım....

Tedbirlerimizi aldık;

Bu gece rahat geçsin diye güzel bir Ada çayı:


Uyurken terleyip ateşi atmak için polar battaniye ve ateş düşürücü:


Sabah beni güzel bir mesaj ile güne bağlayacak bir sevgili, kapris yapabileceğim bir dost, mızmızlanacağım bir annem var.

Oh! Yılın ilk gribi hayırlı olsun.

Size kolay gelsin bana geçmiş olsun.

Peki ya Mahir abi!

Ah Mahir abi seni ne çok özledim!






Hulusi Kentmen: Yahu şu halı bana çok danıdık geliyor... Lamba da öyle.
Mahir: Lamba eski birşey, ama idare ediyoruz. Halılar birbirine benzer zaten, koltuğu ise hiç görmeyin

18 Ekim 2011 Salı

....Belki Güneş Bir Gün Benim İçin Doğar!

Belki de hiç doğmayacak.....

Ne kadar zamandır hiç tam olarak mutlu hissedemiyorum kendimi unuttum en son ne zaman hiçbir şey düşünmeden yüzüme kocaman bir gülücük yerleştirmiştim hatırlamıyorum gerçekten..

Bıktım artık evet bıktım artık!

Yalnızlığı denedim olmadı, kalabalığı seçtim yine olmadı.

Ne ben hayatımdaki insanları mutlu edebildim ne de onlar beni... Terketmek mi gerekiyor bu lanet dünyayı? Zayıf ve aciz insanlar gibi çekip gitmek mi gerekiyor?

Hayatı bir yerinden tutuyorum diğer taraf bozuluyor... Başa çıkamıyorum artık sürükleniyorum hayat ile neredeeeeeen eserse o yöne..

Tam güzel bir işim var, yeni bir aşk için sağlam adımlar atıyorum derken, elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi mutsuz ve ağlamaklıyım bu gece....

Sebebi o kadar önemli değil ama neden olduğu çok önemli, boğazım düğümleniyor anlatamıyorum... Ben zaten ne zaman kime ne anlatmayı becerdim ki?

Evet evet sorun sizde değil bende...

Hayatıma giren herkesden ve her şeyden özür dilerim..
Ne iyi bir sevgili olabildim? Ne de iyi bir dost.. İyi bir oyun partneri bile olmayı beceremedim ki ben?

Bırakın kaynasın kahvenin suyu, sigaram parmaklarımın ucunda kendi kendine yanmakta... Göz yaşlarım klavyeye düşerken...

Sizi Cem Karaca'nın mükemmel şiiri ile baş başa bırakıyorum..

Hep Kahır
Dur! bırak kaynasın kahvenin suyu,
Bana İstanbul'u anlat nasıldı?
Bana boğazı anlat nasıldı?
Haziran titreyişlerle kaçak yağmurlar ardı
Yıkanmış, kurunurmuydu yine o yedi tepe
Ana şefkati gibi sıcak bir güneşle

İnsanlar gülüyordu de
Trende, vapurda, otobüste,
Yalanda olsa hoşuma gidiyor, söyle.
Hep kahır, hep kahır, hep kahır
Bıktım be...

Dur! bırak, kalsın, açma televizyonu
Bana istanbulu anlat nasıldı?
Şehirlerin şehrini anlat nasıldı?
Beyoğlu sırtlarından yasak gözlerimle bakıp
Köprüler, sarayburnu, minareler ve halice öv
Diyiverdin mi bir merhaba, gizlice

İnsanlar gülüyordu de
Trende, vapurda, otobüste
Yalanda olsa hoşuma gidiyor, söyle.
Hep kahır, hep kahır, hep kahır
Bıktım be...


Dur! bırak, kımıldama, kal biraz öylece n'olur
Kokun istanbul gibidir, gözlerin istanbul gecesi
Şimdi gel sarıl, sarıl bana kınalım
Gökkubbenin altında ordada beraber
Çok şükür diyerek yeniden başlamanın hayali
Hasretinin çölünde sanki bir pınar gibi

İnsanlar gülüyordu de
Trende, vapurda, otobüste
Yalanda olsa hoşuma gidiyor, söyle.
Hep kahır, hep kahır, hep kahır
Bıktım be...


Cem Karaca


12 Ekim 2011 Çarşamba

Yağmur ve Rüzgar

Yastığa gömülmüştü başı aslında yarı uyanık gibiydi hiçbir zaman derin uykuya dalmıyordu savaş zamanı.

Kapıların açılıp kapanması sabah olduğunun habercisi. Yardımcısı Irene içeri girip hazırlanması için Prensesine yardım ediyor. Sıkı sıkı bağlıyorlar korsesini.. Özenle taranıyor saçları, parfümü aynı özenle sürülüyor..

Yastığının kenarından aldığı işlemeli bez parçasını göğüslerinin arasına sokuşturuyor. Terasının kapısını açıyor ve rüzgar yalıyor yüzünü.. Toprak kokusunu doldurdu ciğerlerine gözlerini dikti ufka.. Şimdi o nerede kimlerle savaşıyor diye düşündü. Bezin bir parçasını çıkarıp göğsünün arasından dudaklarını bastırdı. Tanrım ona kuvvet ver diye mırıldandı.

Yağmurlu ve rüzgarlı günleri seviyordu sanki bu yağmur ve bu rüzgar onun bulunduğu topraklardan geliyormuş gibi. Haberciler çok uzun zamandır savaş alanından haber getirmemişlerdi ama hissederdi ona bir şey olsa bilirdi.

Saatler saatleri kovalıyor yatma vakti geldiğinde göğüslerinin arasından çıkardığı nakışlı bezi yatağın boş tarafına koyuyor..Uykuya dalıyor aslında dalmıyor sadece gözlerini kapatıp hayalleri ile bir geziye çıkıyor...

Güne açıyor gözlerini ilk bahar gelmiş ne rüzgardan eser var ne yağmurdan haberde yok zaten. Atını hazırlatıyor muhafızları ile bir gezintiye çıkıyor. Hızla sürüyor atını rüzgar essin suratını yalasın diye. Birden at arabasının sesi çalınıyor kulaklarına ardından habercinin borazanının sesi yükseliyor.

Geri dönelim! diye haykırıyor muhafızlarına. Geldi mi? Döndüler mi? Bu ayrılık bitti mi?

Sarayın içine giriyor attan iniyor.. Eşyaların içeriye taşındıklarını görüyor. Odasına dönüp beklemeye başlıyor, odanın etrafında sabırsızca geziniyor, eteklerinden gelen hışırtıdan başka ses yok. Aniden Irena içeri dalıyor. Yüzü solgun bembeyaz kızıl saçları adeta buzların üstündeki güneş gibi gözüküyor. Avuçlarını açıyor ve nakışlı bez yere düşüyor.

Prenses eğilip bezi yerden alıyor. Kanlı bu kanlı diye çığlıklar atıyor. Gitti mi? Öldü mü? Gözleri kararıyor.

Geceye açıyor gözlerini, dışarıdan gelen seslere irkiliyor. Kapıyı açıp dışarıya atıyor kendini, parmak uçlarında avluya kadar çıkıyor. Bir siluet görüyor. Merakı iyice kabarmıştı ama gecenin bu vaktinde buraları gezmesi yasaktı zaten. Yatağa dönüp yastığına kafasını tekrar gömüyor ve tabii yatağın boş kısmında iki nakışlı bez onunla birlikte uyuyor. Bir kaç saat sonra gök gürültüsüyle uyanıyor bu sefer, koşarak camı açıyor, kendini balkona atıyor, rüzgar yüzünü yalıyor ve her yer yağmur kokuyor....

Ayak sesleri ile irkiliyor.... ''Lady'im çok beklettim ama söz vermiştim ve sözümü tuttum.'' diye bir fısıltı duyuluyor.

Haberci pazar meydanında haykırıyor Prensesin ölümünü...
Ve tüm halk hep bir ağızdan ''Huzur içinde uyusun Prenses'' diye haykırıyor.

10 Ekim 2011 Pazartesi

Kediler vs Erkekler

Kedileri sever misiniz? Ya erkekleri?




Ben ikisini de severim ne yalan söyleyeyim. Dünyalar tatlısı iki kedim var birlikte yaşıyoruz. Biri dişi biri erkek. İsimleri ise; Nietzsche ve Salome. Nietzsche daha bağlıdır bana birlikte uyuruz birlikte uyanırız. Kuduruk ve çok konuşkandır şimdilerde bir de buzdolabını açmayı öğrendi bulduğu her şeyi yiyor ve dolabın önü devamlı pislik içinde her işten geldiğimde bunun için kavga ediyoruz, beni hiç dinlemiyor sanırım kucağıma alıp bağıracağıma öptüğüm için olmalı. Yüzsüz yaptım kedimi evet ama kedi tatlı ben napimmmmmm :)

Neyse gelelim konumuza, görüyor musun yine dağıldım gittim, hiç elimin ayarı yok yahu.

Erkek arkadaşımla ayrıldığımızdan beri kedimle birlikte yaşıyorum ve geçen gece artık bu yazıyı yazmam gerektiğini anladım.

Şimdi gelelim Kedilere, Erkeklere...

Kediler; Yemeklerini ayaklarına beklerler vermezseniz homurdanırlar.
-miyuv miyuv
Erkekler; Yemeklerini ayaklarına beklerler vermezseniz homurdanırlar.
- Yine mi yemek sepeti? Yine mi bişi yapmadın?

Kediler; Tuvaletlerini temizlersiniz, temizlemezseniz iyice pisletirler siz pisliğe batarsınız. Ha unutmayalım kum terbiyesini.
Erkekler; Klozet kapağı kaldırma terbiyesini vermek zorundasınızdır, ikinci aşama ise sifon çekme aşamasıdır.

Kediler; Eve geç gelirseniz küserler kendilerini sevdirmezler
Erkekler; Eve geç gelirseniz küserler, maç izlerler, konuşmazlar hatta kızarlar.

Kediler; Canları sevilmek isteyince, gelir size sürtünürler :), sizin ilginizi çekmek için yapmayacakları şebeklik kalmaz, sonra ellerinizin arasında mayışırlar sevilmekten sıkıldıkları an kucağınızdan kalkıp giderler.
Erkekler; Gülüyorsunuz değil mi? Oha ya dediğinizi duyar gibiyim! :)

Kediler; Yanınızda uyuyorlarsa, horlamaya ve guruldamaya başlarlar.
Erkekler; Yastığa çeyrek kala horlarlar zaten.

Kediler; Canları sıkılınca açık buldukları camdan çıkar giderler ve ihtiyaçları olmadıkça geri dönmezler.
Erkekler; Aynı değil mi sizce de?

Son olarak!

Kediler ve erkekler sizden daha iyi bakan birini bulunca sizi TERK EDERLER!!!!!

8 Ekim 2011 Cumartesi

Bir çocuk gördüm, görüyorum ve umarım hep göreceğim..

Bu aralar çalıştığım yerde bir çocuk dikkatimi çekiyor yani çocuk desemde erkek işte o anlamda, neyse dağılmayacağım.

Onun sanırım fazla alkol içmekten kızaran bir suratı var, kalın favorileri var ve saçları uzun. Asıl dikkatimi çeken fiziksel özellikleri değil, kişisel özellikleri ya da alkolik olması bilemiyorum. Ne zaman görsem elinde viski bardağı viski içiyor ve ya shot yapıyor sanırım o da jagermeistercı bu bara gelen bir çok erkek gibi..


Dün gece buradaydı, ondan önceki gecede ve bu sabah yine burada bu sefer önünde bir kahve var, suratı kıpkırmızı kahvenin içinde alkol olup olmadığını bilemiyorum.

Tüm bunlara rağmen onda ilgimi uyandıran bir şey var çok sessiz çok sakin içinde bir şeyler taşıyor ve bir şeyler yaşıyor ne olduğunu bilemediğim ama çok merak ettiğim.

Bazen elinde içkisiyle ve kalın sesi ile şarkılara eşlik ederken buluyorum onu, bazen barda tek başına düşünürken. Keşke diyorum o zaman teknoloji ilerlesede kafasından geçenleri okuyabilsem... Bu merak neden bilmiyorum fazla merak kediyi öldürür derler.

Aslında bu benim seçimim genelde böyle sorunlu tipler ilgimi çeker sonra pisliğe bulaşmış gibi olurum ve aylarca kurtulamam bundan. Ama bu defa öyle değil, tek istediğim onu yazmak aslında.


Ne yaşıyor? Ne düşünüyor? Ne biliyor? Ne yapıyor..

Hepsi bu!

7 Ekim 2011 Cuma

Akbil'i olan var mı?

İşsizler koşun koşun, hükümet size yeni bir iş ayarladı!!!

Otobüslerde akbil satışı :) Ne kadar zaman oldu İstanbul'da otobüse binmeyeni? Son zamanlarda otobüslerde bir telaş pür telaş.. Otobüs duraklarında hep aynı konu akbiller kalktı mı?




Geçenlerde bir yaşlı amca vardı, hani yaşlı mahalle amcaları varya onlardan işte... Herkese sinirlenir söylenir durur. Bir kız biniyor otobüse akbili yok para uzatır şöfor amcaya. Şöfor amca tüm gıcıklığı ile para geçmez akbili olan varsa sor iki lira ver sana bassınlar! Ben şok oluyorum tabii. Kıza basacaklar mı? Ha kız için akbil basacaklar güzel türkçemiz diye geçiriyorum içimden hatta güzel Türkiyemiz.. Amca sinirleniyor tabii. Aylardır duyuru yapıyorlar neden okumuyorsunuz diye kızıyor. Kız utanıyor oradan bir delikanlı kız için akbil basıyor sonra bir incelik bir centilmenlik yok parayı alın valla olmaz yok hanım efendi sorun değil...

Sonra yeni birisi biniyor...yeni birisi...ve bir başkası...

Pangaltı durağına geldiğimizde otobüse genç bir delikanlı atlıyor... Akbil basayım mı? Üç beş kişiye akbil basıyor parasını alıyor ve aynı durakta otobüsten ayrılıyor...

Her hükümetim, devletim, devlet babam... İşsize çözüm buldu.

Hadi doldurun kartları basın akbilleri işsizler günde 8 saat otobüslerde gezseniz ekmek alırsınız evinize, peynir alırsınız kola bile alırsınız benden söylemesi... Çocuklarınız mutlu olur, kedileriniz sevinir yaş mama alın onlara...

İşsize çözüm! Büyük şehir çalışıyor! Hayatı kolaylaştırıyor...


Bitki Çayı!

Aktara gittim geçen gün, çok sevdiğim bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine keten tohumu almaya, aktarda çok cici bir hatun vardı, kahverengi upuzun saçları ile otuzlu yaşların ortasında çok şeker hatun, laflafı açarken ona karaciğer sorunumdan bahsettim ve bana bir karışım verdi, ot karışımı bunu çay gibi demle iç dedi.

Günlerdir motorun bagajında gezdiriyorum, bu gece artık eve aldım onu. 2 bira içtim bugün iş çıkışı sanırım karaciğerime bir özür olarak yaptık bitki çayımı. Cem duymasın bu arada içtiğimi kızmaz biliyorum ama bir parça üzülür belki benim için çünkü bende onun için üzülüyorum bazen.

Neden içtim hep o Yusuf yüzünden bunlar, Yusuf mu kim? Yusuf Uğurer lirik, tenor sesli rock starım kendisini ne çok sevdiğimi beni tanıyan herkes bilir. Öyle şarkılar söyledi, öyle içime girdiki çareyi bir birada buldum sonra ikincide neyse eve gelirken bira almadım ve dolapta hala bir biram var içmedim onuda içmeyeceğim.

Dertli değilim şu ara neyseki ama içimde bir burukluk var sebebini bilmediğim. Yusuf bunu çıkarmasını çok iyi beceriyor sağlam repertuar deniyor sanırım buna.

Bira güzel şey azizim.
Yusuf Uğurer iyi müzik yapıyor.
Dorock süper bir mekan.
Aşk sancılı, aşk acısı ondan sancılı.
Cem geç tanıdğım ama kaybetmek istemediğim bir adam...
İpekböcegii'm her derde deva.

İyi geceler.

Ah bana içiren o iki şarkıdan biri;




Diğerini unuttum Yusuf'a sormam lazım.

Merhaba Dünya!

Yeniden merhaba dünya yeniden,

Bir garip ben var benden içeri çıkmıyor dışarı.. Evet yeni bir blog açtım neden olduğunu bilmiyorum ama ben zaten bilmediğim bir sebepten altı ayda bir ev değiştiriyorum, kalemim kuvvetli değildir ya da kuvvetlidir bilmiyorum beni takip eden olursa, okuyan olursa onlar karar verir bunu ben söyleyemem. Ama dilbilgim yoktur, paragraf büyük hard de da ki ko ku falan anlamam ben öyle kafamdan nasıl çıkıyorsa kelimeler öyle dökülürler kağıda ya da ekrana bilemedim şimdi, aslında daha çok kağıt kalem ile yazmayı severim hatta yazıyorum da size bir gün okuturum bana gelirseniz.

Neyse dağıldım yine ne diyorduk?

Merhaba Dünya!

Yeni blog yeni yazılar yeni hayat! Üçüncüsü belki bilemedim yine.

Bu gece çok kararsızım saat 06:23 ondan olsa gerek?

Efendim blogumun adı http://alkolvekafein.blogspot.com/ aslında biravekahve olacaktı ama almışlar işte benden önce ne yapayım :) ingilizcesini bile almışlar ya bu kadar olur. İsim bulana kadar ipekbocegiim ile mahvolduk neyse sonunda bu geldi aklıma da kurtulduk :) Ha bir de tema seçmek çok zor oldu, kağıt olsun, kalem olsun istedim ama bunu bulabildik, ben sevdim umarım okuyanlarda sever ya da sevnmesin okumasın ben zaten tüm bunları anı olsun diye yazarım :)

Giriş yazısı bu kadar yeter değil mi?

Evet evet yeter

Şimdi blogun anlam ve önemini belli eden şarkıda sıra! Buyrun keyifle dinleyin.

Bende kahvemden bir yudum alıp bir sigara ateşleyeyim. :)





Merak ettiğim bir şey var? Beni tanıyanlar bu klibi izleyince sanki klipteki kızın ben olduğumu düşünmediler mi?
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...